The U.S.’ New “Winning Hearts” Policy

<--

Amerika’nın yeni “Gönül alma” politikası

Yeni bir Amerikan politikası

Amerika Temsilciler Meclisi üyelerinden birisi(*) Dışişleri Bakanı’na bir sual soruyor: “Amerika’nın gönül alma politikası içinde Kurtlar Vadisi Irak’ta filmi hakkındaki düşünceleriniz nedir?”

Bu soru şunu ifade ediyor. Amerikalılar artık dünyada ve bilhassa İslam ülkelerinde perestişlerinin sarsıldığının farkındalar. Bunu telafi için yeni bir politika oluşturmaya çalışıyorlar.

Böyle bir politikanın oluşturulmaya çalışıldığı, bir yıl önce Pakistan’da vuku bulan yer sarsıntısından sonra Rice’ın bir sözüyle ortaya çıkmıştı. Rice, bu zelzeleden bahsederken, “bu vesileyle, Amerika’nın dünyada sarsılan perestişinin düzeltilmesi fırsatı çıktı” demişti.

Bu demeç şu manaya geliyordu: Amerika bu felaket sebebiyle kesenin ağzını açmalı, Pakistan’a yardım etmeli ve kendisinin ne kadar merhametli olduğunu dünyaya göstermelidir. Dışişleri Bakanı’nın bu beyanatı, Amerika’nın “gönül alma” deyiminden ne anladığını ortaya koymuştu.

Amerika gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini canlandırmak için ekonomik yardımlarda bulunuyordu. Bu ülkelerdeki kamuoylarının minnet duyması gerekirken, bu ülkelerdeki Amerikan karşıtlığı her geçen gün artıyordu. Yardımların ödediği vergilerden karşılandığını düşünen Amerikalılar bunun sebebini bir türlü anlayamıyordu.

Amerika bu düşmanlığa bir çare bulmalıydı. İşte bu sebeple yeni bir politika oluşturulmuş ve bunun da adına “gönül alma” politikası ismi verilmişti. Ama bu gönüller nasıl alınacaktı?

Kapitalizm ve materyalizm

Amerika ekonomisi kapitalizm politikası üzerine inşa edilmişti. Kapitalizm ise, materyalist felsefenin bir ürünüydü. Bu felsefeye göre, dünyada mevcut her şey para ile satın alınabilirdi. Hatta gönüller bile. İşte bu sebepledir ki, Dışişleri Bakanı, Pakistan’a fazla yardım yapılırsa, perestiş kaybının düzeltebileceğini düşünüyordu..

Amerika’nın yardımda bulunduğu ülkelerde bile itibar kaybetmesinin sebebi, yardım alan ülkelerin “nankörlüğü” değildi. Amerikalılar bu ülkelere yardım için gerekli şartları koyarken yardım alan ülkelerin haysiyetlerini zedelediğinin farkında değillerdi. Yardım alan ülkeler, çıkarları ile onurlarını korumak arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılıyordu.

Türkiye misali

Bunun en tipik misali Türkiye’ydi. Türkiye Amerika’ya dost olmak isteyen ülkelerden birisiydi. Ancak bu yardıma rağmen Türk kamuoyunda oluşan anti Amerikan duyguların bir sebebi vardı.

Amerikalılar farkında değildi ki, Türkiye’ye yaptıkları yardımların, Yunanistan’a yapılan yardımlarla mukayese edilmesi, her defasında Senato tarafından kesinti yapılması ve yardımların Türkiye’nin onurunu zedeleyici şartlara bağlanması Türkiye’yi onurunu korumakla, çıkarlarını korumak arasında tercih yapmaya zorluyordu. Oysa hiçbir şarta bağlanmaksızın daha az miktar yardım yapılsa, Senato kesinti yerine miktarı arttırsa, Amerika daha çok sempati kazanabilirdi.

Gönül alma deyince akla, Saadettin Kaynak’ın bir şarkısı ve (**) Yunus Emre’nin sözleri geliyor.(

* * *

) Amerika yeni “gönül alma” politikasını oluştururken bu manayı kavrayamıyor.

Amerika uyguladığı kapitalist ekonomi ve bu ekonominin anası materyalizme inandığı için oluşturmaya çalıştığı yeni politikada bile başarılı olamayacaktır. O her şeyin para ile satın alınabileceğini zannediyor. Para ile kiralılık veya satılık kalemler bile bulabiliyor. Bunların propagandasıyla bunu başarabileceğini zannediyor.

Kısaca söylemek gerekirse, Amerika gönül alma deyince birilerine para yardımı yapmayı, menfaat sağlamayı anlıyordu. Oysa gönüller para ile satın alınamazdı. Her şeyi materyalist bir gözlükle gören Amerikan toplumu, gönül nedir bilmediği için gönül almayı da beceremiyordu.

Süper güç olarak Amerika’nın teknolojisi var… Parası var… Ordusu, silahı var. Fakat gönül denilen insani bir hasleti fethetmek için yol gösteren Yunus Emre gibi bir ‘Ulu’su ve Saadettin Kaynak gibi bir bestekârı yok.

(*) Curt

(**) “Gönül nedir bilene,

Gönül veresim gelir.

Gönülden bilmeyene

Hissiz diyesim gelir.”

(* * * ) Yunus Emre- “Gönüller yapmaya geldim.”

About this publication