18 Mart 2009
Ne fark ettiğini deniz yıldızına sor
Doğan Uluç/New York
BM kafeteryasında dörtbeş arkadaşla öğle yemeğindeyiz. Mideye çökmeyecek, sağlıklı görünen karışık salatayla yemek ihtiyacını geçiştirmeye çalışırken bir haber ajansına çalışan arkadaşım, “Şu Amerikan milleti çok ilginç. Yoksulu gibi zengini de maddi sıkıntı içinde ama dayanışma var toplumda” diyor. Nasıl dayanışmadan bahsediyor? “Colorado’da bir lokanta, öğle ve akşam servisleri bittikten sonra işsizlere yemek servisi yapıyor. Mönüden istediğin yemeği seçip sipariş veriyorsun, karnın doyduktan sonra para ödemeden gidiyorsun.”
Bir diğer arkadaş TV’de haberler sonunda ülkede olan iyi şeylerden örnekler verip halka moral pompalaması yapıldığını söylüyor. “Bazı kuru temizleyiciler işe alınma görüşmelerine gideceklerin elbiselerini bedava temizliyor. Alabama’da bir mağaza evlenecek işsiz kızlara gelinlik hediye ediyor. İşsizliğin en fazla vurduğu kentlerde ucuz restoranlarda yemek yiyen çocuklu ailelerin hesabını ödeyip giden müşteriler var. Garsonlar isim bırakmadan gözden kaybolan bu müşterilerden birinin, ‘İşim var, geçinecek param da. Sıkıntıya düşmüş bir aileye yemek ısmarlamak beni mutlu ediyor’ dediğini naklediyor.”
Adını hatırlamadığı bir kente anayoldan paralı girişte arkasındaki aracın ücretini de ödeyenler varmış. Peki sonra ne oluyor? “Gişedekiler gelen arabaya ücretin ödendiğini söylüyor, sürücü arkasındaki aracın geçiş ücretini veriyor, sıra yoksulluğa düşmüş kişiye gelince ödeme yapmıyor, parası cebinde kalıyor.”
Bu ciddi krizde para kaybettiğini duyduğum arkadaşım yakınıyor: “General Motors’daki hisselerim çöpe gitti. Dev şirketin düştüğü hale bak? Memleket iflas eşiğine geldi, rekor sayıda işsiz var ülkede. Anlattığınız örnekler kulağa hoş geliyor ama ne fark eder ki?”
“Ne fark eder ki?” lafı zihnimde çağrışım yapıyor, aklıma deniz yıldızının sevdiğim hikayesi geliyor. Dara düşmüş, muhtaç kalmışlara yönelik toplumsal dayanışma için tipik bir örnek bu hikaye.
Bir zamanlar akil bir adam plajda yürüyüşe çıkmıştı. Kıyı çizgisi ilerisinde genç bir adamın eğilerek kumsaldan deniz yıldızlarını incitmeden kaldırdığını, denize attığını gördü. Yaklaşırken gence seslendi. “Günaydın. Niye atıyorsun deniz yıldızlarını okyanusa? “Güneş tepede, deniz çekiliyor. Atmazsam kumlarda kavrulup ölecekler.”, “Ama delikanlı, plaj kilometrelerce uzun, deniz yıldızları her yerde. Yaptığın ne fark eder ki?” Genç nezaketle dinledi akil adamı. Sonra eğilerek bir deniz yıldızını kumdan kaldırdı, dalgaların üstünden okyanusa fırlattı: “Onun için fark etti.”
Son haftanın en büyük olayı Bernard Madoff’un cezaevine gönderilmesi idi. 70 yaşında finans yatırımcısı Madoff ‘Ponzi’ denilen piramit ödeme sistemiyle tarihin en büyük dolandırıcılığını gerçekleştirmişti. Bernard Madoff hakim karşısında 10 dakikada dolandırıcılığını açıkça itiraf etti. Savcı 11 ayrı suçtan 150 yıl hapis yatacağını söyledi.
14 bin kişi, şirket, din kurumu, işçi sendikalarının 64.8 milyar dolarını alan Madoff’un hikayesi sonuçlanmış değil, daha çok sayfalar, ciltler dolduracak. Bernard ve 45 yıllık eşi Ruth’un taşınmazlar listesinde New York’ta okyanus yanı malikane, Florida’da dizi villalar ve lüks yat, Fransız Rivyerası’nda yat, iki uçak var. Peki ilkin 50 milyar dolar sanılan, sonra 64.8 milyara ulaşan para nerede? Yatak, yastık altına saklanmaz ki bu kadar para! Astronomik meblağdaki dolandırıcılığı Bernard Madoff tek başına mı yaptı? Savcılar bu iki soruya cevap bulmaya çalışıyorlar.
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.