‘Hayır’ın perde arkası
New York’ta İran’a nükleer yaptırımın oylanması öncesinde İstanbul’da Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu arasında yoğun bir değerlendirme trafiği yaşandı. Davutoğlu, “hayır oyu”nu savunurken; Erdoğan; Obama ile telefon görüşmesine kadar “hayır” çizgisindeydi. Görüşmeden sonra bir ara “Çekimser kalsak, nasıl yorumlanır?” sorusuna cevap arandı. Gül ise “çekimser oyu verelim veya oylamaya girmeyelim” seçeneği üzerinde duruyordu. Bu arada “Hayır oyu verirsek, ABD ile ilişkilerde 1 Mart 2003’teki tezkere krizine benzer sonuçlar doğar mı?“ sorusunun da muhasebesi yapıldı.
Oylama öncesi son değerlendirmede, “İki konu arasında benzerlik yok. 1 Mart 2003’te, ABD Irak’a saldırmak üzereydi. Oysa şimdi İran’ın nükleer tesislerini vurmak için ortam hazırlıyor. İlişkilerde sıkıntı olabilir ama krize yol açmaz. Türkiye, bölgesinde hem savaş hem de nükleer silah istemiyor” denildi. Diplomasiye açık bir kapı bırakmak ve Nükleer Takas Anlaşması’na imza atan Türkiye’nin sözüne güvenilir bir ülke olduğunu tescil etmek adına ‘hayır oyu’ verelim“ görüşü ağır bastı.
Oylama öncesinde yaptırımın kabul edileceği belirlenince, Lübnan’a “çekimser”, NATO üyeliği yolundaki Bosna-Hersek’e ise “evet” oyu vermesi telkin edildi.
Oylamanın ardından ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı Clinton’ın, “Sorunun çözümü için Türkiye ve Brezilya’nın diplomatik çabalarını sürdürmesini istemeleri” Devletin Zirvesi’nin öngörüsünü haklı çıkardı.
Türkler Brüksel’e ne zaman varacak?
Türkler, Orta Asya’dan bu yana Batı’ya yürüyorlar. Her ne hikmetse bin yıl önce çıktıkları yolculukta bir türlü Brüksel’e varamadılar. Hem de 1959’daki “Ortaklık”, 1987 yılındaki “Tam Üyelik” başvurusu, 1996 yılındaki “Gümrük Birliği” protokolüne ve 2004 yılındaki “Katılım Müzakerelerine” rağmen.
Nihayet ABD Savunma Bakanı Robert Gates, suçluyu buldu ve Avrupa Birliği’nin Ankara’yı dirseklemesini eleştirdi, İtalya da onu destekledi. Bakalım AB gereğini yapıp Türkiye’nin üyelik sürecini hızlandıracak mı?
Eksen kayması değil, omurgalı duruş!
Türkiye eskiden ne zaman, köklerinin yaşadığı Türki Cumhuriyetlere baksa “Turancılık“, Orta Doğu ve Balkanlara dönse “Yeni Osmanlıcılık“ ile suçlanırdı. 2001 ekonomik krizini fırsata çevirip bölgesel güç olarak dünya dengelerini etkilemeye başlayınca, yorumların şekli değişti ve “Eksen Kayması“na dönüştü. Gerçekte Türkiye, yıllarca ihmal ettiği doğal hareket sahasında, tarihî ve kültürel birikimi ile coğrafyasının gereğini yapmaya başladı.
BM Güvenlik Konseyi’nde Filistin, Kosova ve Bosna-Hersek’e sahip çıkmanın, İran’a yaptırıma karşı “Hayır oyu” kullanmanın anlamı budur.
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.