Medya aracılığıyla kamuoyu nasıl oluşturulur? İşte örneği!
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, 2004’te bazı şahısların bir ihbar mektubunun fotokopisini getirdiklerini ama inceleme sonucunda bunun “kaba bir kalpazanlık” olduğunu saptadıklarını söylemiş (Milliyet, 6 Temmuz).
Bu “sahte belge” konusunu daha önce, “Balyoz” kod adlı darbe planı nedeniyle yargılanan emekli Org. Çetin Doğan’ ın damadı Dani Rodrik gündeme getirmişti.
Doğan’ın kızı Pınar Doğan ve eşi Dani Rodrik’in bir internet sitesi var. Bu sitede Çetin Doğan’ı savunuyorlar.
***
İşin asıl ilginç yanı ise şu:
Bundan bir yıl önce, “aynı konuda, aynı muhabire”, “Belge yoktu” diyen Edelman, nasıl oluyor da bugün sahte bir belgeden söz ediyor?
Galiba olay karmaşık değil:
Önce “One Minute”, ardından “Mavi Marmara” olayıyla harekete geçen Lobi’nin kanatları arasındaki bir paslaşma bu…
Uysa da, uymasa da her türlü imkânı kullanıyor bu Lobi. Tamamen yalan da olsa, içindeki gerçeklik payı eser miktarda kalsa da, “söylenmesi işlerine geleni” söylüyorlar.
“Hani, nerede bu sahte belge” deseniz… “Efendim, sahte olduğu için ciddiye almadık, attık” diyecekler.
Ortaya bir belge çıksa… Zaten “sahte” olduğu için, kimin, nasıl, nerede hazırladığı belli olmayacak.
Biraz zorlasanız, “Bunlar gizli bilgilerdir, açıklayamayız” diyecekler. (Nitekim Edelman, tam da böyle söylüyor.)
***
Eee, bunca sözden sonra elde ne var? Hiç!
Dani Rodrik ya da Eric Edelman neyi kanıtladılar? Hiçbir şeyi!
Sadece laf çevirdiler. O kadar.
Ancak durun bir dakika: Belki “elde” değil ama “gözde ve kulakta” kalan bir şeyler oluyor işte…
Çünkü laf çevirmenin kendisi “gerçek” statüsüne ulaşıyor.
Sürekli birlikte anılan “darbe planı” ile “sahte” kelimeleri giderek yapışıyor, bütünleşiyor, kaynaşıyor.
Ayrıntıya girmeyen vatandaşın zihnine, “Darbe planı sahte” cümlesi yerleşiyor.
“Medya aracılığıyla kamuoyu oluşturma” adını veriyoruz buna. Bazen kısaca “imaj” ya da “algı” deyip geçiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli davası devam ediyor. Çok sayıda yargıç, savcı, emniyetçi harıl harıl bu işe zaman ve emek sarf ediyor. Binlerce sayfalık iddianameler hazırlanıyor.
Ama boşuna: “Darbe planı sahte!”
***
Unutmadan:
Ağırlıklı olarak ABD’li akademisyen, diplomat ve gazetecilerden oluşan Lobi’nin, “yerli ayağı” da pek maharetli, pek çalımcı…
Danıştay Saldırısı’na… Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasına… Koç Müzesi’ndeki denizaltıya patlayıcı konmasına… Günlüklerin eski deniz kuvvetleri komutanının bilgisayarından çıktığının saptanmasına… Topraktan fışkıran silahlara ve mühimmata… Yargıç kararıyla yapılan dinleme-izlemelere… Şahitlerin itiraf ve ifşaatlarına rağmen; muhabir şu cümleyi kurabiliyor:
“Böylece Balyoz ve Ergenekon davalarının özünü oluşturan, ihbar mektupları ve darbe iddialarının, bu davalara konu olmadan önce, ABD elçiliğine servis edildiği ortaya çıktı.”
Demek Türkiye’yi sarsan bu davaların “özünü”, “sahte” ihbar mektupları ve darbe “iddiaları” oluşturuyor. Öyle mi?
Allah akıl fikir versin…
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.