American Islamophobia, Obama and Turkey

<--

New York’ta 11 Eylül 2001 saldırılarının yıktığı İkiz Kuleler’in mekânı yakınına büyük bir İslam merkezi kurulması projesi, Amerikalıların ‘öteki’ye toleransının ve Müslümanlığı idrakinin sınırlarını bir kez daha ortaya koyarken, Başkan Barack Obama’yı da siyaseten zor durumda bıraktı.

Özgürlükçü yanı ile siyasetçi kimliği arasında sıkışıp kalan Obama, Beyaz Saray’daki iftarda önceki hafta yaptığı cami yanlısı çıkışı bir gün bile sürdüremeden geri adım atmak zorunda kaldı. Söz konusu mekâna cami yaptırmanın din özgürlüğünü garanti altına alan ABD Anayasası çerçevesinde Müslümanların ‘hakkı’ olduğunu vurgulayan Obama, projenin akıllıca olup olmadığı konusunda ise yoruma girmeyeceğini söyledi.

Obama’nın bu kaçamak tavrı, bir kısım liberal destekçileri tarafından entelektüel cesaretsizlik olarak görülürken, muhalefetin saldırı iştahında azalmaya ise yol açmadı. Mesela Cumhuriyetçilerin müstakbel başkan adayları arasında gösterilen ve son dönemlerde oldukça sorumsuz popülist beyanlarıyla dikkat çeken Newt Gingrich, Obama’ya yaptığı ‘Radikal İslam’a yüz sürüyor’ ithamından vazgeçmedi.

Obama’yla Müslümanları, İslam’ı, tercihen ‘radikal İslam’ı ilişkilendirmek muhalefetin işine geliyor. Ve bunu gayet sistemli yapıyorlar. Tevekkeli değil, PEW araştırma şirketinin son anketine göre halkın beşte biri Obama’nın Müslüman olduğunu zannediyor. Amerikan halkında İslam ve Müslümanlığa ilişkin derin önyargılar bu imajı Obama için küçümsenmeyecek bir siyasi risk haline getiriyor. Zira Time dergisinin son anketine göre halkın yaklaşık üçte biri İslam’a müntesib birinin ABD’de başkanlık yarışına girmesine dahi engel olunması gerektiği görüşünde. 10 Amerikalıdan 4’ü Müslümanlara olumsuz düşünceler besliyor.

Böylesine haşin bir kamuoyu ortamında Obama’nın normalde siyasi sağlığı icabı Müslümanlığa sempati olarak algılanabilecek söz ve davranışlardan uzak durması gerekir. Ama öyle bir lüksü bulunmuyor. Her şeyden evvel, baba tarafından ailesinin Müslüman kökleri, çocukluğunun bir kısmını Müslüman üvey babasıyla Endonezya’da İslam kültürüyle şekillenmiş bir ortamda geçirmesi ve orta ismi ‘Hüseyin’ onu zaten yeterince ‘sabıkalı’ kılıyor. Buna ilaveten, bir ABD başkanı olarak, devlet adamı kimliğiyle Müslümanlara ve İslam’a hoşgörülü bir tutum sergilemek durumunda. Aksi halde sadık kalacağına yemin ettiği özgürlükçü ABD Anayasası’na bağlılığı tartışılır hale geleceği gibi, ülkesinin uluslararası çıkarlarını da yeterince gözetememiş olur.

Bugün Cumhuriyetçi muhalefet, Amerikan halkında 11 Eylül saldırılarından sonra yaygınlaşan İslamofobik duyguları siyasi çıkarları için istismar ediyor olabilir. Ama onlar bile dün, yani George W.Bush döneminde sekiz yıl Beyaz Saray’ı, altı yıl Kongre’yi kontrol ederken, çok farklı bir tutum sergilemişti. 11 Eylül’den birkaç gün sonra zeytin dalıyla Washington’daki bir camiye giden, ardından her vesileyle İslam’ın ‘barış dini’ olduğunu söyleyen Bush, bütün bunları sırf Müslümanların kara kaşı kara gözü için yapmıyordu. Her şeyden evvel, Amerikan devletinin âli çıkarları öyle davranmasını gerektiriyordu. Eğer birkaç kendini bilmez Amerikalı, akıllarınca 11 Eylül’ün intikamını almak için ülkedeki Müslümanlara büyük bir kanlı saldırı düzenleseydi, ABD’nin hem iç barışına hem de dış politikasına ne kadar büyük zarar verirdi, tahayyül edebiliyor musunuz? Özellikle global siyaset açısından, sayıları neredeyse 1,5 milyarı bulan ve hasbelkader çoğu dünyanın jeopolitik önemi en çok haiz bölgelerinde ikamet eden Müslümanlara hoş görünmek ABD’nin hayati çıkarlarından biri. ‘Teröre karşı savaş’ gerekçesiyle son 10 yılda iki stratejik İslam ülkesini -Afganistan ve Irak- işgal eden ABD, yaptığı hamlelerin ‘İslam’a karşı savaş’ olarak algılanmaması için kamu diplomasisine büyük emekler sarf ediyor. Başkan, sadece başkomutan değil, aynı zamanda kamu diplomasisinin de başaktörüdür. Sizi temin ederim, Amerikan halkı değil Newt Gingrich ya da Sarah Palin, Hitler’i bile başkan seçse, seçilen kimse aynı rolü oynayacaktır. Müslümanları sevsin ya da sevmesin…

Yanlış anlaşılmasın, Amerikan halkının Hitler tipi bir lider seçecek kadar hezeyan içerisinde olduğunu ima etmiyorum. Böyleleri mevcut olsa da, şükür ki çok azınlıkta. Haddizatında, tüm kara propagandalara ve bir kısım Müslümanların da hatalı davranışlarına rağmen Amerikalıların hâlâ çoğunluğu İslam ve Müslümanlara düşman değil. Hatta anketlere göre, Müslüman Amerikalıları şahsen tanıyan Amerikalıların çoğunluğu İslam’a da olumlu bakıyor. Her 10 Amerikalıdan sadece 4’ünün bir Müslüman’ı şahsen tanıyor olması ise önyargıların neden tamamen kırılamadığını ya da nasıl kırılabileceğini biraz izah ediyor. İstikbal adına nispeten ferahlatıcı bu ayrıntıya rağmen, ABD’de İslam ve Müslümanlara ilişkin mevcut atmosferin ülkenin hem iç barışı hem de dış politikası için görünür gelecekte ciddi riskler içerdiği göz ardı edilemez. Çözüm, her zaman olduğu gibi eğitim, angajman, diyalog, karşılıklı anlayış, saygı ve aklıselimde.

Türklere gelince, Amerikalıların zihnindeki Müslüman şablonları içine biz pek girmiyoruz. Türklerin Müslüman olduğunu bilen çok az. Dolayısıyla İslam ve Müslümanların bozuk imajı Amerikalı Türklere ve topyekûn Türkiye’ye şimdilik doğrudan pek yansımıyor. Ancak bu arada Amerikan basınında Türkiye ile Müslümanlığı gerek olumlu gerek olumsuz manada ilişkilendiren haber ve yorumların arttığını da not edelim. Türkiye’nin İslamofobik bir ülkeyle ‘model ortaklık’ gerçekleştirmesi pratikte mümkün değil. Yani ABD’de İslamofobi’nin artması, uzun vadede Türkiye’deki Amerikan fobisine benzer şekilde Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkileme potansiyeli taşıyor.

About this publication