U.S. “Dives Deep” to Turkey

<--

ABD, Türkiye’ye ‘Derin dalıyor’

ABD ordusu dün Pakistan’ın Veziristan bölgesindeki Taliban mevzilerine füze taşıyan insansız hava araçlarıyla bir saldırı düzenledi; 12 kişi gökten ansızın gelen bu saldırıyla öldürüldü.

‘Reaper’ denilen bu insansız hava araçlarından Türkiye de almak ve PKK’ya karşı kullanmak istiyor. Halen Türkiye’nin de elinde olan Heron ya da Predator tipi araçlar, yalnızca görüntü/istihbarat topluyor. Oysa Reaper modelleri, casusluk filmlerinde gördüğünüz türde, hedefi bulduğu anda uzaktan kumanda ile ona üzerinde taşıdığı roketleri gönderiyor.

Bu teknoloji ABD’nin elinde var ve Amerikan hükümetinin bu yüksek teknoloji ürünü silah sistemlerini başka ülkelere satması Kongre onayına bağlı.

İngiltere’de yayımlanan Financial Times gazetesi, ABD Başkanı Barack Obama’nın iki ay önce Kanada’nın Toronto kentinde yapılan G20 toplantısında Başbakan Tayyip Erdoğan’a, Türkiye’nin İran ve İsrail siyaseti nedeniyle Kongre’de oluşan havanın bu satışa izin vermeyebileceğini ilettiğini yazdı.

Aslında izne tabi olan başka silah sistemleri de var, ancak şu anda yalnızca Reaper açığa çıkmış durumda.

Dün konuştuğum üst düzey bir kaynak, ‘İran ve İsrail siyaseti nedeniyle Kongre’de Türkiye’nin lehine bir durum olduğunun söylenemeyeceğini ve bu gerçeğin Beyaz Saray’ın Türkiye’ye terörle mücadelesinde vermek istediği desteğe engel olması ihtimalinin bulunduğunu’ söyledi.

Yoksa ABD, Türkiye’nin Afganistan ve Irak’ta kendisine verdiği desteğin farkında ve bundan vazgeçmek istemiyor. Örneğin, Erdoğan’ın ağustos başında Obama ile yaptığı telefon görüşmesinin neredeyse tamamı Irak üzerine geçmiş. Bu toplantıdan sonra Irak’ta hükümet kurmaya çalışan siyasi tarafların çoğunun Türkiye’ye gelmiş ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere Türk hükümet yetkilileriyle görüşmüş olmaları, Davutoğlu’nun da Türkiye’nin Irak’ta istikrarlı hükümet görmek istediği açıklaması yapması rastlantı değil.

ABD’nın ağustos sonundan itibaren Irak’tan çekilme planını uygulamaya koyacak olması ABD’nin Türkiye ile Irak işbirliğini daha da önemli kılıyor. Ancak İran ve İsrail konusundaki fay hatları, Kongre üzerinden köprü kurmayı engelliyor.

Nitekim geçen hafta Vaşington’da Dışişleri Bakanı Hillary Clinton başkanlığında yapıldığı basına yansıyan Türkiye toplantısında da Irak konusunun gündeme geldiği bildiriliyor.

İşler ne kadar yolunda?

Clinton’un Vaşington lisanında ‘deep dive- derin dalış’ adı verilen bu toplantıları birkaç ülke için daha yaptığını vurgulayan diplomat şunları söyledi: ‘Birkaç hafta önce kararlaştırılan toplantının tek amacını Türkiye’nın İran ve İsrail siyaseti olduğunu söylemek doğru olmaz. Ancak Türkiye’nin ABD’nin dış politika radar ekranında 2009’dan itibaren daha büyük bir ışık olarak yanıp söndüğü bir gerçek. Muhtemeldir ki Clinton, hem Obama’nın, hem de Kongre’nin Türkiye üzerine daha çok sorusuna muhatap olmaya başladı ve Türkiye’yi daha derinden anlayıp ona göre davranmak istiyor.’

2009, Türkiye’nin İsrail ve İran siyaseti nedeniyle ABD ile ayrı yönlere bakmaya başladığı bir döneme denk geliyor.

Vaşington’da görevli bir başka kaynağa göre, Türkiye üzerine ‘derin dalış’ yapılmış olması kadar, bu toplantının basına sızdırılması da önemli. ‘Çünkü’ dedi kaynağım, ‘ABD dışişleri, yaşanan sorunların Türk dışişleri tarafından önemsiz gösterilmesinden ve ilişkilerin pürüzsüz devam ettiği görüntüsü verilmesinden rahatsız. Sorunlar olduğunun Türk kamuoyunca da bilinmesini istiyor.

Nihayet ismini vererek konuşan ve Türk-Amerikan ilişkilerini derinlemesine bilen bir isim, Brookings Enstitüsü’nden Dr. Ömer Taşpınar ise durumu şöyle özetliyor: “Obama yönetimi Kongre’deki Türkiye aleyhtarı havayı, AKP üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanıyor. Kongre’de sadece Türkiye’ye silah satışı değil, Ermeni meselesi de yakında tekrar gündeme gelebilir. Bu gelişmeler Beyaz Saray’ın Ankara’ya uyarıcı ve sert mesajlar yollamasına neden oluyor.”

ABD yönetimi Türkiye’ye Irak ve Afganistan gibi stratejik konularda bu kadar yaslanırken, İran ve İsrail konuları nedeniyle bu kadar ters düşmesi

tabii ki yalnızca Vaşington açısından değil, Ankara açısından da sorun.

Erdoğan ve Davutoğlu, İsrail’den 31 Mayıs Mavi Marmara felaketi nedeniyle özür ve tazminat talebinden geri adım atılmayacağını, İsrail büyükelçisini iftara davet etmeyen Ömer Çelik, ‘çıkar değil, ilkeye dayalı dış politikada’ ısrarlı olacaklarını söylüyor.

12 Eylül’deki referandum sonrasında bu alanlarda değişiklik olup olmayacağı diplomatik camiada merak konusu.

About this publication