Transoceanic

<--

Amerika’da 11 Eylül’ün yıldönümü olaysız atlatılınca herkes derin bir soluk aldı. Saldırıların üzerinden dokuz yıl geçti. Normal şartlar altında öfke ve kızgınlığın azalmış olması beklenirdi. Ancak bu sene, önce İkiz Kulelerin yer aldığı alana yakın bir yerde İslam merkezi kurulması tartışması, ardından Floridalı bir rahibin 11 Eylül’ü Kur’an yakma günü ilan etmesi aslında Amerikan halkının hâlâ ne kadar derin bir akıl karmaşası içinde olduğunu gösteriyor. Amerika’da halkın çoğu 11 Eylül saldırılarını düzenleyen 19 kişilik çetenin İslam dinini ve Müslümanları temsil ettiği gibi yanlış bir izlenim taşıyor.

Aslına bakılırsa bu zamana kadar hiçbir Amerikalı lider kalkıp Amerikan halkına radikal dinci teröristlerle İslam dinine mensup diğer insanların aynı kefeye konmaması gerektiğini, Amerika’da milyonlarca Müslüman’ın yaşadığını, Müslüman Amerikalıların da Amerikan ordusunda görev yaptığını, gerektiğinde bu topraklar için can verdiğini açıkça izah etmemişti. Dolayısıyla bu sosyal tartışmanın bir şekilde başlamış olması iyi oldu.

Aylar önce Amerika’da İslam dini ve Müslümanlara karşı bir farkındalık başladığını ancak bu durumun hem iyi hem de kötü etkileri olabileceğini söylemiştim. Floridalı rahip Terry Jones Kur’an yakma eylemini gerçekleştirseydi, bu farkındalık olumsuz yönde ilerleyecek ve tarifi olmaz acılar yaşama riski doğacaktı.

Çünkü Amerikalılar Kur’an yakınca Müslümanlar adam yakmaya kalkabilir ve şiddet körüklenerek artabilirdi. (Evet, ben bu olasılıktan çok korkmuştum).

Korkulan olmadı. Ama bu ileride aynı durumla karşılaşılmayacağı anlamına gelmiyor.

Öncelikle Kur’an yakma saçmalığı nasıl başladı diye sormak lazım. Florida’nın küçücük bir kasabasında 30 üyesi olan bir kilisenin rahibi dünya gündemini nasıl bu kadar meşgul etmeyi başardı? Yanıt çok basit. Rahip Terry Jones sesini dünyaya ilk olarak Tweeter adlı sosyal haberleşme sitesi ile duyurdu. Hep söylemişimdir her ne kadar fonksiyonel olduğuna inansam da bu sosyal medya ortamları başımıza daha çok iş açacak.

Amerikalı hukukçular tıpkı İslam merkezi kurulması gibi Kur’an yakmanın da anayasal bir hak olduğunu savunuyor. Yani demokrasi açısından isteyen istediği yere cami de dikebilir, Kur’an, İncil, Tevrat da yakabilir.

Ancak anayasada sağduyu maddesi yok. Sağduyu bireylerin ve halkların kendi iradeleriyle yarattıkları bir olgu. İkiz Kulelerin yakınına İslam merkezi inşa etmek istemekle, sokak ortasında cadı kazanı kurup içinde kitap yakmayı aynı kefeye koymuyorum tabii ki. Ancak her iki eylem de biraz sağduyu ile daha fazla trajediye yol açmadan çözülebilir. Nitekim öyle de oldu. Terry Jones sağduyu çağrısı yapan liderlerin baskısına ve aldığı ölüm tehditlerine yenik düştü.

İslam merkezinin kurucuları da umarım planlarını en azından ertelemeyi kabul eder. Her ne kadar 11 Eylül saldırılarına en güzel yanıtın dinler arası sağduyu ile verileceğini savunsam da ve İkiz Kulelerin yakınına bir İslam merkezi kurulmasının terör yanlılarına en güzel yanıtı vereceğine inansam da, bazen vermek istediğimiz mesaj ve niyetimiz ne olursa olsun, aslolan nasıl algılandığımızla sınırlı kalıyor.

Dolayısıyla bence Amerika’da halkın çoğunluğu hazır olana kadar, İslam merkezini terörizmle bağdaştırmamayı öğrenene kadar bu planları askıya almakta fayda var. Zaten önünden geçenlerin bakıp bakıp küfredeceği, görenlerde acı hatıralar uyandıracak bir İslam merkezinden hayır da gelmez. Anayasa bize bu hakkı veriyor diye tutturmak, körü körüne her hangi bir ideolojiye saplanmaktan farklı olmaz.

Sağduyulu olmak körü körüne bağlanmamak demektir. Bu yaşamın her alanı için geçerli. Aşkta, işte, politikada, sanatta ve hatta dinde kuralları sağduyu ile esnetebilmek, esnetemeyenleri anlayışla karşılayabilmek insan olmanın en güzel yanı.

Ancak halkların sağduyulu davranabilmesi için sağduyulu liderlere ihtiyacı var. Amerika’da, son bir haftadır Başkan’ından CIA Direktörü’ne kadar bu sağduyulu yaklaşıma tüm dünya tanık oldu.

Obama tartışmalara son noktayı “Amerika’da biz ve ötekiler (Müslümanlar) yok. Hepimiz biriz” diyerek koydu.

About this publication