WIkIleaks kriptoları Washington’da kriz yaratacak
Wikileaks belgelerinin yaratacağı en büyük hasar, El Kaide ya da PKK?bağlantısı değil Amerikalıların kriptolarda Erdoğan ve Davutoğlu’yla ilgili kullandığı ifadeler
29 Kasım 2010
Wikileaks belgeleri Washington ile Ak Parti hükümeti arasındaki kimyayı ciddi anlamda bozacak.
Obama yönetiminin müttefikleriyle ilişkilerinin perde arkasını gözler önüne serecek olan 250 bin kadar belgenin, Wikileaks’in daha önce yayınladığı Irak ve Afganistan belgelerinden çok daha büyük tahribat yapacağı şimdiden ortada.
Zaten bu yüzden de Amerikalar paçası tutuşmuş halde, günlerdir müttefiklerini arayıp hasarı azaltmaya uğraşmaktalar. Son günlerde Ankara’daki Amerikalı diplomatlar da Dışişleri Bakanlığı nezdinde olası senaryoları konuşuyor, Türk muadillerini uyarıyordu. Hillary Clinton, bu hafta bir sürü ülkenin dışişleri bakanını bizzat arayıp Wikileaks konusunda uyardı. Bu hafta da doğrudan Washington’da olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yüzyüze görüşecek.
Aslında Amerikan yönetimi de tam olarak Wikileaks’in ne açıklayacağını bilmiyor. Fakat belli ki iyi kötü bir fikirleri var ve kapalı kapılar ardında en azından belgelerin bir bölümünün sümenaltı edilmesi için süregelen bir çaba var.
Amerikalıların gergin olmasında haklı nedenleri var. Bu satırlar yazıldığında, belgeler henüz açıklanmamıştı. Fakat şu ana kadar sızan bilgilerden anlıyoruz ki, belgelerin Türkiye’yi ilgilendiren bölümlerinde Washington ve Ankara arasında hasar yaratabilecek 3 unsur var:
TÜRKİYE EL-KAİDE’YE YARDIM ETTİ İDDİASI: Belgelerin bir bölümünde Irak’taki El-Kaide mensuplarının Türkiye sınırından rahatça Irak’a silah kaçırdığı iddiasının var. Ancak Ankara bu konuda son derece rahat. Üst düzey bir yetkili “Bizde panik havası falan yok. Bu iddia inandırıcı olmaz” diyor. Neden? Çünkü Ankara askeri ve istihbari açıdan El-Kaide’yle mücadelede kendini kanıtlamış bir ülke. NATO nezdinde sağlam bir karnesi, istihbaratta Batılı ülkelerle uzun yıllara dayanan kurumsal bağları var. O yüzden Türkiye’yi El-kaide’yle ilişkilendiren haberlerin ciddi ölçekte olması beklenmiyor.
Gariptir son dönemde Türkiye’yi El-Kaide ile ilişkilendiren çok haber çıktı. Uluslararası ajanslar neredeyse her hafta, Taliban’daki Türklerden tutun Avrupa’daki terör saldırılarının Türkiye üzerinden yapılacağına kadar “Türkiye” ve “El Kaide” kelimelerinin aynı cümlede yer aldığı bir haber yayınlıyor.
Gerçekten El-Kaide Türkiye’yi yeni üs mü belledi yoksa bir anda böyle bir haber furyası mı başladı, bilemiyorum. Ancak görüştüğüm Türk yetkililerin tümü, bu haberlerin Mavi Marmara krizi sonrası başlayan ve Türkiye’yi karalamaya yönelik bir “kampanya” olduğu inancındaydı. Ankara Wikileaks’deki olası El-Kaide bağlantısı haberlerini de böyle yorumlayacaktır.
ABD PKK’YA YARDIM EDİYOR İDDİASI: Bir şehir efsanesi gibi yıllar yılı Türkiye’de dillendirilen bu iddianın şu zamana kadar somut bir dayanağı oluşmadı. İkili diplomatik görüşmelerde masaya konan herhangi bir dosya yok. Wikileaks belgelerinde somut bir PKK-ABD bağlantısı çıkarsa, bu iki ülke arasında deprem yaratabilir, özellikle de Türk kamuoyundaki ABD’nin imajını iyice sarsar.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Washington PKK’yla mücadelede hep Türkiye’nin bütün diğer Batılı müttefiklerinden daha fazla destek verdi. Öcalan’ın yakalanması, Bush döneminde PKK’nın “ortak düşman” ilanı ve ardından gelen askeri operasyonlar hep Ankara’yı memnun eden adımlardı.
Fakat Washington’un PKK politikası hep nüanslı oldu. Farklı dengeler gözetildi. ABD dönem dönem Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri operasyonlarına izin verse de, genelde ne somut olarak PKK ile mücadele etti, ne de işbirliği yaptı. Zaten ABD başkentinde uzun süredir Kürt meselesinin sadece askeri değil sivil yöntemler ve reformla çözülmesi gerektiği inancı vardı. Üst düzey bir yetkilinin anlatımıyla “Aslında Amerikalılar PKK’yı desteklemedi ama yok edilmesine de izin vermedi. Hep bir denge unsuru olarak korudu”
Hal böyleyken Wikileaks belgelerinde ne olabilir? Görüştüğüm kaynaklar, belgelerde büyük olasılıkla 2003-2004 yılında Kuzey Irak’ta görev yapan Amerikan asker ya da istihbaratçıların PKK ile temaslarına dair bilgiler olabileceğini söylüyor. O dönemde Irak’ın kuzeyinde görev yapan Amerikalılar’ın kendi kontrol ettikleri bölgede güvenlik ya da başka konular için PKK ile temasları olmuş olabilir. Burada can yakıcı olabilecek unsur, görüşmelerden ziyade somut işbirliği iddiaları olur.
Bir diğer ihtimal, PKK’nın İran kolu PJAK ve ABD’li yetkililer arasında temaslar olması . Ancak uluslararası açıdan ABD’yi sıkıntıya sokacak bu konunun normalde diplomatik kriptolarda yer alması olasılığı zayıf. Olsa olsa istihbarat raporlarında yer alabilir.
TÜRK SiYASİLERİYLE İLGİLİ SÖZLER: Her şey bir yana, Wikileaks belgelerinde en fazla gümbürtü koparması beklenen bölüm, Amerikan Dışişleri kriptolarında Türkiye’de liderlerle ilgili kullanılan ifadeler. Dün bu satırlar yazılırken Wikileaks belgelerinde Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nin kriptoları son derece baş ağrıtacağı ortaya çıkmıştı. İki başkentte de günlerdir en büyük korku, kriptolarda Başbakan Erdoğan ve diğer siyasetçileri tanımlamak için kullanılan sansürsüz ifadelerdi. Korkulan oldu.
Ak Parti hükümetinin zaten son bir yıl içinde Obama yönetimiyle inişli-çıkışlı bir ilişkisi var. Belgeler Amerikalıların Ankara’daki hükümeti gerçek bir müttefik olarak görmediklerini ve kaygılar taşıdıklarını gösteriyor. İkili görüşmelerde kullanılan üsluba rağmen perde arkasında çok daha sert bir dil var. Bu kriptolar Türk siyasetinde deprem etkisi yaratacaktır. Dışişleri Bakanı’nın Washington’da olduğu bir dönemde görüştüğü muhataplarının kendisini “tehlikeli” olarak tanımladığını bilmesi bundan sonra iki başkent arasında güvensizliği pekiştirecektir.
Ricciardone neden bir türlü gelemiyor?
Bu hafta Türk-Amerikan ilişkilerinde heyecanlı günler… Bir yandan Wikileaks bombası; diğer yandan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Mavi Marmara krizi sonrasında Hillary Clinton’la yapacağı ilk görüşme…
Ama ikili ilişkilerde tek konu bu değil. Geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül NATO zirvesinde ABD başkanı Barack Obama’ya sordu: “Ne zaman gelecek elçiniz?”
Gerçekten de Türk-Amerikan ittifakının en çalkantılı günlerinin yaşandığı dönemde ortada bir gariplik var. ABD’nin Ankara büyükelçisi Jim Jeffrey yaz ortasında Türkiye’den ayrıldı. O zaman bu zamandır Ankara’da büyükelçi yok.Normalde büyükelçinin olmadığı bir kaç haftalık bir ara dönem iki müttefik arasında kaldırılabilir ancak bu gidişle Ankara’daki elçilik binası 5-6 ay süreyle boş kalacak gibi.
Obama yönetiminin büyükelçi atayamamasının nedeni, ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçilerin Obama’nın adayı Frank Ricciardone’ye veto koymuş olmaları. Cumhuriyetçiler, bir yandan Ricciardone’yi geçmişte görev yaptığı ülkelerde fazla “uzlaşmacı” olduğu için cezalandırılyor, bir yandan da İsrail’le yaşanan gerilim ve İran’a yakınlığı nedeniyle AK Parti’ye bir mesaj gönderiyor.
Bu durumda Obama yönetiminin önünde üç seçenek var. Ya Başkan, çok ender kullanılan bir yetkiyi kullanarak “recess appointment” dedikleri “tatil atamasıyla” Ricciardone’yi atayacak, ya Cumhuriyetçilerle pazarlığa oturup siyaseten zayıflama pahasına Ricciardone ismini yeniden teklif edecek ya da tamamen bu isimden vazgeçecek. Bana göre en kuvvetli seçenek, sonuncusu.
Obama yönetimi, benzer bir durumda olan ABD’nin Bakü büyüleçi adayı Matt Bryza’yı Kongre’den onaylatamadı. Bakalım şimdi ne yapacak?
Tabi bütün bunlar, bu hafta Washington’da Clinton ve Davutoğlu arasındaki görüşme sonrası netleşecek. Ankara “Ne yapın edin elçiyi atayın” diye bastıracaktır. Önemli olan karşı tarafın ne yapacağı? Sonuçta Amerikalıların Ricciardone’yi Ankara’ya yollamak için nasıl bir bedel ödemeye hazır oldukları, AK Parti’yi nereye koyduklarının da göstergesi olacak.
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.