It Is the U.S. That Wants Japan to Perceive China As a Threat

<--

Çin’in Japonya tarafından tehdit olarak algılanmasını ABD istiyor

Japonya adım adım ABD’nin istediği yolda ilerlemeye devam ediyor. Geçtiğimiz Cuma günü (16 Aralık 2010) Tokyo yönetimi tarafından açıklanan Yeni Askeri Strateji belgesi, halen ülkenin kuzeyinde konuşlanmış bulunan ağır silahların, 10 yıl içinde güneye kaydırılmasını öngörüyor. Ayrıca Japon savunma güçlerinin elinde bulunan tank sayısının 600’den 390’a düşürülmesi, bazı topçu birliklerinin lağvedilmesi, buna mukabil, çok sayıda gelişmiş denizaltı ve savaş uçağı edinilmesi de yeni stratejinin parçaları.

Bu durum, İkinci Dünya Savaşı’nın fiilen bitmesinden bugüne kadar aralarında bir barış antlaşması imzalanmamış olmasına rağmen, Japonya’nın Rusya’yı artık bir tehdit olarak görmediğini, Çin’in ise Tokyo için giderek artan bir kaygı unsuru haline geldiğini açıkça gösteriyor. Japonya’yı endişelendiren bir diğer konu ise Kore yarımadasında yaşanmakta olan gerilimin tırmanışa geçerek yayılması. Japonya’nın tercihleri, ülkenin işgalini önlemeye dönük askeri bir yapılanmadan, deniz ötesi amaçlara yönelik bir yapılanmaya doğru bir dönüşümü de ortaya koyuyor.

JAPONYA NEDEN ÖNEMLİ?

Bir süre önce Obama yönetimiyle, Okinawa adası üzerinde bulunan Amerikan askeri üssünün geleceğiyle ilgili bir anlaşmazlık içine girmiş olmasına rağmen, Japon hükümeti, hem ABD’nin tepkisinin bir sonucu olarak bu üssün varlığını sorgulamaktan vazgeçti, hem de uzunca bir süredir Amerikalı yetkililerin istediği yönde stratejik adımlar atmaya başladı.

ABD’nin Japonya’dan askeri aslanda kısa, orta ve uzun vadede karşılanmasını istediği üç temel beklentisi var:

Washington kısa vadede, Japonya’nın halen ABD ve Güney Kore birliklerince yürütülen askeri tatbikatlara asker göndererek katılmasını, böylece Kuzey Kore’ye karşı bu iki ülkenin oluşturduğu “ittifak”a üçüncü bir taraf olarak dâhil olmasını bekliyor.

Orta vadede ABD Japon Anayasası’ndaki, gelişmiş bir ordu kurmayı yasaklayan maddenin değiştirilmesini ve Japonya’nın silahlanmasını istiyor.

ABD’nin uzun vadedeki beklentisi ise Japonya’nın Çin’i öncelikli tehdit olarak belirlemesi ve Uzak Doğu ve Pasifik’te Çin’e karşı ABD ile tam bir savunma iş birliği içine girmesi. ABD’nin bu beklentilerinin iki önemli sebebi var:

Birincisi, Japonya’nın vereceği askeri destek, Malaka Boğazı’ndan Hawaii’ye kadar uzanan çok geniş bir alanı kontrol etmeye çalışan Amerikan donanmasının işini kolaylaştıracak. Çin’in son zamanlarda, özellikle deniz kuvvetlerini güçlendirmek için attığı adımları, kendisinin Asya-Pasifik bölgesindeki çıkarları için ciddi bir tehdit olarak değerlendirmeye başlayan ABD, güney Pasifik’i Avustralya’nın desteğiyle denetlemeye çalışırken, kuzeyde de Japonya’ya ihtiyaç duyuyor.

İkincisi ise ekonomik. İktisatçılar, ABD’nin olağanüstü meblağlara ulaşan bütçe açığını kapatabilmesi için savunma harcamalarında mutlaka kısıtlamaya gitmesi gerektiğini düşünüyorlar. Eğer, 2012’den itibaren savunma bütçesinde gerekli indirimlerin yapılmasına başlanmazsa, ABD bütçesinden iç borçlar için ödenmekte olan faiz miktarının 2018’de savunma bütçesini geçeceği hesaplanıyor. Obama yönetimin bir yandan Irak’tan asker çekerek bu harcamaları kısmaya çalışırken diğer yandan da Afganistan’daki birliklerinin sayısını artırması, askerî harcamaların istenilen şekilde kısılmasına yardımcı olmuyor. Diğer yandan, ABD’de yaklaşık 2 milyon 250 bin kişi tam zamanlı olarak askerî alanda istihdam edilmiş durumda. Buna bir de Pentagon’la iş yapan binlerce şirketi eklediğimizde, ABD’nin savunma harcamalarını kısmasının, ABD’de istihdam daralmasına yol açmasından da endişe ediliyor.

SİLAH SATMAK İSTİYOR

Böyle olunca da, Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi, Amerikan askeri-endüstriyel kompleksini kârlı bir kazanç aracına dönüştürmenin peşinde koşan ABD yönetimi, gelişmiş ve pahalı savunma sistemlerini “dost ülkelere” satmayı çok önemsiyor. İran tehdidinin abartılması suretiyle, Körfez ülkelerine milyarlarca dolarlık silah satılması, Füze kalkanı projesinin geliştirilip, NATO ülkelerine kabul ettirilmesi, Türkiye’ye 8 milyar dolarlık milli füze savunma sistemi satılmaya çalışılması gibi girişimler hep bu yöndeki çabaların birer parçası. Bu bağlamda ABD, Japonya’nın da bir an önce güçlü bir donanma ve hava kuvveti kurmasını, bunu yaparken de kendisinden silah satın almasını istiyor.

Bu noktada ABD’de silah üretenlerle, çeşitli lobileri karşı karşıya getiren ve Kongre’de zaman zaman tartışmalara sebep olan bir çelişki de su yüzüne çıkıyor. Silah üreticileri, çok büyük bir pazar olarak gördükleri Çin’e gelişmiş silah sistemleri satılmasını yasaklayan yasal düzenlemelerin kaldırılmasını isterken, Çin’in güçlenmesini istemeyen çevreler buna karşı çıkıyor.

Mevcut bütçe sorunlarını aşamaması durumunda ABD’nin, tıpkı İran-Irak savaşı sırasında olduğu gibi, bir yandan Japonya ve Güney Kore’ye silah satarken, diğer yandan da Çin silah pazarına girmesi sürpriz olmamalı.

About this publication