Greatest Challenge for Turks Living in the U.S.

<--

Kaldığım otelin bahçesinde palmiyelerin bitiminde başlayan plajın kumları kar beyazı. Öğlen güneşi bakır tepsi gibi tepede. Havluyu kumlara yayıp gazeteleri de yerleştiriyorum. Sağıma soluma baktıktan sonra havlu üzerine uzanıp gözlerimi kapatıyorum. Günün yorgunluğunu atıp okyanusda serinlemeyi planlıyorum. Yıllardır düşlerimi süsleyen bir tablonun içindeyim.

Otelim Florida’nın ünlü kenti Miami’de, plaj üstünde. Kendimi çok mutlu hissediyorum. Nihayet Hollywood yapımlarından, resimli Amerikan dergilerinden tanıdığım cıvıl cıvıl hayat dolu Miami’deyim, hem de 3 haftalığına. New York’ta Hürriyet Amerika Merkez Bürosu şefliğine atanmamı takiben Miami’yi görmek fırsatı çıktı. Yazıişlerinin istediği 70’e yakın ülkeyi temsil eden genç kızların katılacağı Kainat Güzeli yarışmasını izlemek üzere bu kente geldim.

Hava çok sıcak, gölgeye geçmek istiyorum. İlerimde geniş yapraklı bir palmiye ağacı var. Gazeteleri, havluyu toplayıp agaç gölgesine yayıyorum. Tekrar çevremi gözlüyorum. Bu kez garip bir duygu zihnimi kaplıyor. Kumsal sahil solumdan kuzeye, sağımdan güneye göz alabildiğine uzanıyor.

Sahil boyunca irili, ufaklı apartmanlar sıralı, pencerelerde, balkonlarda tek bir insan silueti görmek mümkün değil. Aklımda kalan bronz tenli bikinili kızlar, deniz kayağı yapan gençler yok denecek kadar az. Yelkenli, motorlu tekneler tek tük, oldukları yerde demir atmışlar. Sırtımı karaya dönüp düz dalgalı sulara bakıyorum. Atlantik Okyanusu önümde, başı-sonu yok. Ufuk çizgisinde siyah noktalar yavaşça ilerliyor. Yakıt tankerleri bunlar. Hepsi bu kadar. Sırtımda bir soğukluk hissediyorum. Ummanda bir zerreyim plaj büyüklüğünde. İçime korku düşüyor.

Bunca yapısal lükse, görkemli binalara, tuz inceliğinde kumla kaplı plajlara rağmen insan yok etrafta. Florida’nın kaderi bu, sonradan öğreniyorum. Palm Beach’de yıllardır ziyaret ettiğim evin iki yanında, bahçe önündeki gölün karşısındaki apartmanlarda da kalanları hiç görmedim dersem yalan olmayacak. Kainat Güzeli yarışmasını izleyip New York’a döndükten sonra Miami tutkumun kaybolduğunu hissettim.

Yukarda çizmeye çalıştığım tablo kıta ülkenin bazı kesimlerinde, özellikle Türkler için ‘yalnızlık’ sorununu ortaya koyuyor. Florida’dan Kaliforniya’ya, New Hampshire’dan Şikago’ya çeşitli seyahatlerimde tanıştığım Türkler yalnızlığın sağlıklarını bozduğundan şikayet ettiler. ” Derdimizi anlatacak, iki çift laf edecek insan bulamıyoruz. Türkiye’de olsak eş, dost, akrabaya hatta yandaki komşuya içimizi döküp ferahlarız. Burada bizi dinlemesi için psikiyatriste para veriyoruz.” diye yakındılar. Ya Amerika’lı dostları?

Dallas’ta yaşayan bir Türk kadını ve Amerika’lı eşiyle yemeğe çıktığımız Hilton otelinde içini döküyor: ”Kocamın ailesi dışında Amerikalı tanıdıklarımın sayısı üç-beşi geçmez. Çoğu Türkler de benim gibi. Memleketimi özlediğimde İstanbul Hilton’u düşünerek buraya geliyoruz. Kendimi hep yalnız hissediyorum.”

Bu konuda bir ilmi araştırmayı görmüş değilim ama Türklerle konuşmalarım bir gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Amerika’daki Türklerin en büyük düşmanı ‘yalnızlık.’

Yeni Dünya’da ilk yıllarımda tanıştığım Türk hekimlerinin yüzde itibarıyla ruh bilimci (psikiyatrist) olduklarını öğrenince ” İstanbul’da iş hanlarında çok sayıda doktor tabelası gördüm ama tek psikiyatrist hatırlamıyorum.” diye meraklandım. Doktor tanıdıklar merakımı giderdiler: ”Amerika’da stres, bunalım, zihinsel hastalıklı çok insan var. Kaynağı yalnızlık. Garson, polis, şoför,öğretmenler muntazam psikiyatriste gidiyorlar. Ruh bilimciye her yerde ihtiyaç hissediliyor. Branş değişikliği için yeniden eğitim aldık. ”dediler. Amerikalılar kendi memleketlerinde dahi yalnızlıktan mustarip, Türklerin bu derdi yok.

About this publication