The Turkish-American Disagreement over Libya

<--

Libya’da Türk-Amerikan çatlağı

Artan petrol fiyatlarından olumsuz etkilenen Obama yönetimi, Libya’da işin içine NATO’yu sokmaya çalışırsa veto kabiliyeti olan Ankara’yı ikna etmeden bunu yapması zor. Ankara’nın insani yardım hariç Libya’ya müdahaleci olmayan bir üslubu benimsemesi, Batı’nın muhtemel askerî seçeneklerini oldukça kısıtlıyor.

ABD Başkanı Barack Obama’nın cuma günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a açtığı Libya telefonunun içeriğine ilişkin Beyaz Saray’dan gelen e-maili görür görmez, metinde ortak kanaat gibi yazılmış bazı ifadelerin altına Ankara’nın imza atmayabileceği aklıma gelmişti. Nitekim öyle oldu. Başbakanlık ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, hükümet adına metne şerhlerini koydu. Çelik, Beyaz Saray’dan yapılan açıklamadaki “Libya yönetiminin eylemlerinin uygun biçimde hesabını vermesinin sağlanması çerçevesinde yapılan istişarelerin devamı” gibi ifadelerin ikili görüşmede geçmediğini söyledi. Başbakanlık, Libya’nın içişlerine müdahale yolunda ‘yanlış anlama’lara yol açmaması için görüşmenin ‘insani yardım’ çerçevesinde gerçekleştiğini vurguladı. Ardından Başbakan Erdoğan’dan, ABD ve diğer Batı ülkelerinin rağmına, Libya’ya muhtemel ‘yaptırım’lara oldukça eleştirel beyanlar geldi.

Başkan Obama’nın Mısır ayaklanmasından bu yana üçüncü kez Başbakan Erdoğan’ı arayıp istişare etmesi, Ankara’nın Ortadoğu’da artık en etkin oyunculardan biri olduğunun Washington yönetimince de teslim edildiğini açıkça ortaya koyuyor. O nedenle Erdoğan ve arkadaşlarının son açıklamalarının da Washington’da dikkatle not edildiğinden emin olabilirsiniz. Libya vakası, Türk ve Amerikan dış politikalarında bazı üslup ve sekans farklılıklarını ön plana çıkardı. İki hükümetin değişik iç ve dış politika saikleriyle hareket ediyor olması, eşgüdümü zorlaştıracağa benziyor.

Kosova modelinin Libya’da şansı yok

Amerikan yönetimi, Mısır devriminden farklı olarak, Libya ayaklanmasını ilk aşamada kendini fazla ortaya atmadan takip etti. Beyaz Saray, Cumhuriyetçi muhalefeti rahatsız eden bu tavrı, Libya’daki vatandaşlarının güvenliği endişesiyle Kaddafi rejimine fazla sert çıkış yapmadığı tezini işleyerek izah ediyordu. Nitekim Amerikan vatandaşları ve diplomatları ülkeden sağ salim tahliye edilir edilmez, Washington’un tutumu ve söylemi aniden gözle görülür şekilde sertleşti. Beyaz Saray, Obama’nın Almanya Başbakanı Angela Merkel’e ‘Kaddafi hemen terk etmeli’ dediğini bildirdi. Washington cuma günü tek taraflı finans yaptırımları ilan ederken, BM Güvenlik Konseyi ABD’nin de teşvikiyle cumartesi akşamı bir dizi yaptırım paketini açıkladı.

Libya’daki kaosun, fırlayan petrol fiyatları nedeniyle, Amerikan ekonomisine olumsuz etkisi, Washington açısından sorunun ivedi çözümünü şart kılıyor. Kaddafi’nin sivil halka karşı kullandığı şiddet ise ABD’yi ahlaki açıdan müdahil olmaya itiyor. Ancak Afganistan ve Irak’ta müdahaleci politikalardan ağzı yanan ve bütçesini bile denkleştiremeyen Washington, askerî boyutlu müdahale çağrılarına şimdilik kulak kapıyor. Bu yöndeki son girişimlerden biri, aralarında neoconların ve bazı şahin liberallerin bulunduğu 40 analizci tarafından Obama’ya yazılan ortak mektup. Mektupta, Libya hava sahasını kontrol altına alma, Libya karasularına donanma göndererek insani yardımı kolaylaştırma ve Libya donanmasının sivillere saldırmasını engelleme türü operasyon planları için ABD’nin NATO’ya bastırması çağrısında bulunuluyor.

Obama yönetimi Libya’da işin içine NATO’yu sokmaya çalışırsa -ki ben bunu pek muhtemel görmüyorum- veto kabiliyeti olan Ankara’yı ikna etmeden bunu yapması zor. Dolayısıyla, ABD Dışişleri Siyaset Planlama Dairesi Başkanlığı görevinden yeni emekli olan Anne-Marie Slaughter’ın seslendirdiği Libya’ya Kosova tarzı NATO müdahale önerisinin de şu aşamada fazla ilerleme şansı yok. Kısacası, Ankara’nın insani yardım hariç Libya’ya müdahaleci olmayan bir üslubu benimsemesi, Batı’nın muhtemel askerî seçeneklerini oldukça kısıtlıyor.

Erdoğan hükümetinin askerî seçenek dahil yaptırımlara soğuk tavrının sebeplerinden biri, tıpkı Obama yönetiminin başlangıçtaki politikası gibi, Ankara’nın Kaddafi rejiminin gazabını üstüne çekerek ülkedeki Türk vatandaşlarını tehlikeye atmak istememesi. Nasılsa Libya’da artık Amerikalı kalmadı, Washington’un tuzu o yönüyle kuru. Oysa ülkede hâlâ binlerce Türk vatandaşı bulunuyor. Ankara ayrıca Libya yaptırımlarına evet derse İran’a da yeni yaptırım baskısına uğrayabileceğinden endişe ediyor. Libya’da milyarlarca dolarlık Türk yatırımlarının güme gitmemesi arzusu da önde gelen etkenlerden. Seçimlerin yaklaşıyor olması, hükümetin Türk ekonomisine zarar verebilecek ve toplumdaki gayri memnunları artırabilecek eylemlere daha mesafeli durmasına sebebiyet veriyor. ABD ile aynı kareye fazla girerek iç siyasette puan kaybetmekten ve Türkiye’nin Ortadoğu’da kazandığı krediyi eritmekten de endişe ediyorlar.

ABD, Türkiye ile aynı kareye girme çabasında

Ankara’nın güney ve doğuya açılımlarını uzun süre ‘eksen kayması’ vesveselerinin etkisinde analiz eden Washington, özellikle Mısır krizinden sonra, Türkiye’nin bölgede artan kredisini sorgulamayı artık bırakıp, mümkün mertebe istifade etme stratejisi izliyor. Bence Obama’nın Ankara’nın kapısını sık sık çalmasının en önemli sebebi bu. Washington, bölgede baskıcı rejimler karşısında titretmeye başlayan halkların Türkiye’ye ve hassaten Başbakan Erdoğan’ın şahsına hüsn-ü zannının farkında. Bu bağlamda Erdoğan’la istişare halinde karar alıyor görüntüsü vermek, ABD’nin bölgede hareket alanını genişletiyor. Washington bunu, Türkiye’nin Ortadoğu’ya müdahil olmasından hoşlanmayan İsrail’i ve bazı Arap müttefiklerini rahatsız etme pahasına yapıyor. İran modeline karşı Türkiye modelini tercih ettiğini de sembolik olarak ikrar etmiş oluyor.

Sonuç itibarıyla, ABD Ortadoğu’da Türkiye ile aynı kareye girme çabasındayken, Ankara Washington’a biraz mesafeli durmayı hem iç hem dış politika açısından daha maslahatlı buluyor. Hükümetin Libya’ya muhtemel yaptırımlar konusunda ABD ile ayrı tellerden çalması ondan.

About this publication