Washington’s Dance with the AKP and the CHP

<--

Washington’un AK Parti ve CHP ile dansı

Geçen hafta Amerikan düşünce kuruluşlarında Türkiye’deki seçimlerle ilgili birçok toplantı yapıldı.

Fırsat buldukça uzmanlara “Eğer 12 Haziran’da Washington’a da sandık koyulsaydı ne sonuç çıkardı?” diye sordum. AK Parti’nin Washington’da seçimden galip çıkıp çıkamayacağı hususunda konsensüs sağlanamazken, CHP’ye Türkiye ortalamasının çok üstünde rağbet gösterileceği tahmininde birleştiler.

Bu konuda en çarpıcı analizlerden biri, Rumi Forum’un düzenlediği panelde konuşan Dr. Joshua Walker’dan geldi. Oturum başkanı sıfatıyla sorduğum soruya karşılık Walker, “Washington dış politika camiasında Türkiye’yi daha az etüt edenler, AK Parti’yi daha çok takdir eğiliminde.” dedi. Walker, dış politika camiasının tamamı değil de sadece Türkiye’ye odaklanmış gözlemciler arasında ise CHP’nin AK Parti’ye ‘fark atacağını’ savundu. Düşünce kuruluşu Center for American Progress (CAP) uzmanı Matthew Duff ise “(Ulusal) güvenlik perspektifinden meseleye yaklaşanlarla karşılaştırıldığında, sosyal bilimler perspektifinden bakanlar AK Parti’nin sadece Türkiye değil, bölge için ne ifade ettiğini daha iyi anlıyor.” şeklinde konuştu.

Özellikle son on yıldaki keskin Amerikan karşıtı çizgilerine rağmen Washington’da CHP’ye sempatinin hâlâ yaygın olmasının birçok sebebi var. Bunların başında, Türkiye’yi yakından takip eden gözlemcilerin çoğunun genlerine farklı dozlarda Kemalizm’in işlemiş olması geliyor. Görüşlerini aldığım İslam dünyası ve Türkiye uzmanı Graham Fuller’ın dediği gibi: “ABD, güvenilir bir müttefik olan ve İslam’ın hiç rol oynamadığı eski Kemalist devleti tercih eder muhtemelen.” CHP, onun tabii mirasçısı. Yine Fuller’ın ifadeleriyle: “Washington, İslam’ın siyasetteki rolü konusunda hâlâ huzursuz. İslami hükümetin hiçbir türünü istemiyor.”

İşte AK Parti, ABD’de en çok buradan kaybediyor. Zira Batılıların yaygın tabiriyle ‘kökleri İslam’da olan’ bir siyasi hareket. Yaptığı nice liberal açılımlar bile partiye ve özellikle kurucu liderlerine duyulan dini kuşkuları izale edemiyor. Militaristlik geleneği dahil feci arızalarına rağmen CHP’ye açılan tolerans kredisi, AK Parti ve temsil ettiği toplum kesimlerinden çok daha fazla.

ILIMLI KEMALİZM TERCİH SEBEBİ

Yönetimde İslami hassasiyeti baskın olanlarla laik eğilimliler arasında bir tercih durumunda kaldığında, içgüdüleri Washington’u laikçilerin tarafına (yani CHP çizgisine) meylettiriyor. Fuller, bunun nedenini şöyle izah ediyor: “Laik hükümetlerin, ılımlı olsalar dahi İslamcı hükümetlerden fazla Amerikan yanlısı olmasının daha muhtemel olduğuna inanıyorlar.” Peki Washington’daki CHP muhibbi hava, ‘denize düşen, yılana sarılır’ psikolojisiyle izah edilebilir mi? Yani ABD, kurtulmayı ya da en azından zayıflamasını istediği AK Parti’yi dengelesin diye sırf taktiksel nedenlerle CHP’yi destekliyor olamaz mı? Belki; ama ben yine de CHP’ye Washington’da hep yaramazlıkları mümkün mertebe görmezden gelinen gözde evlat muamelesi yapıldığını müşahede etmişimdir. Buralarda CHP’ye kızanların çoğu, nefretinden değil, sevdiğinden kızıyor. Türkiye halkının gönlüne neden daha çok giremediği için eleştiriliyor.

Netice itibarıyla Washington’da Türkiye için tercih edilen rejim, günün gerçeklerine ayak uydurmuş bir CHP’nin dümenin başında olduğu ılımlı Kemalizm’dir diyebilirim. CHP’nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Washington’u heyecanlandırmış olmasının temel sebebi, yenilikçiliği ile ABD’nin ılımlı Kemalizm ümidini biraz yeşertmiş olmasıdır. Bu bağlamda, son seçim sonucunun Washington’da ne derece büyük hayal kırıklığına yol açtığını tahmin edebilirsiniz.

CIA VE BEYAZ SARAY ÖNYARGILARA KAPILMIYOR

12 Haziran’da Washington’da en büyük şoku son zamanlarda Türkiye’yi en kötümser ve arızalı şekilde okuyan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaşadığını düşünüyorum. Türkiye’yi takip eden Amerikan Dışişleri çevreleri 12 Eylül anayasa referandumunda yüzde 58 evet oyunu hayallerinden bile geçirmiyordu. CHP’ye gizli ve açık destek veren ‘beyaz’ Türk entelijansiyasının da tesirinde kalarak, sandıktan hayır çıkabileceğine dahi kendini inandıranlar olmuştu. 12 Haziran’daki tablo da bundan farklı değildi. AK Parti’nin birinci parti çıkacağı biliniyordu ama Dışişleri’nin üst kademelerinde CHP’nin yüzde 30’u bulabileceği düşüncesi ve arzusu vardı. Ve böylece AK Parti hazımsızlığı ve laikçi Kemalist önyargılarla yapılan değerlendirme hatalarına biri daha eklendi.

Pentagon öteden beri Türkiye’yi Dışişleri’nden daha Kemalist ve laikçi perspektiften okur. Ama ABD başkentinde sağlıklı değerlendirme mercii olarak bana hâlâ ümit veren iki yer var: CIA ve Beyaz Saray. CIA’in temel avantajı, diğer Amerikan devlet kurumlarından çok daha kapsamlı insani angajmanlara dayalı analizler yapıyor olması. Dolayısıyla büyük resmi görebiliyor, önyargılarını aşabiliyorlar.

Beyaz Saray ise özellikle Başkan Barack Obama’nın vizyonundan dolayı çok şanslı. Obama, Amerikan yönetiminde Soğuk Savaş’tan menkul önyargılara kapılmaksızın Türkiye’ye ilişkin en sağlıklı yaklaşımı benimseyenlerin başında geliyor. Astlarının çoğunun sevmediği Başbakan Erdoğan’la sıcak ilişkisini sürdürerek ülkesinin çıkarlarına büyük hizmet ediyor. Çünkü bir kısım hatalarına rağmen Erdoğan, bölgesinde ve dünyada ağırlığı artan Türkiye’nin son yıllarda yetiştirdiği en büyük siyaset ve devlet adamı. Ve Türkiye’ye açılan kapının tokmağı görünür gelecekte Erdoğan ve partisi olacağa benziyor. 12 Haziran seçimleri, AK Parti’nin ve sırtını dayadığı geniş sosyal kesimlerin ülkenin geleceğinde temel belirleyici rolü oynayacağını artık kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde ortaya koydu. Washington’un da bir an evvel bu gerçeğe adapte olması gerekiyor.

a.aslan@zaman.com.tr

20 Haziran 2011, Pazartesi

About this publication