Bundan 11 yıl önce Millenyum’u karşılarken yaptığımız analizlerde “zengin ile yoksulun kapışacağı” 3’üncü bin yıldan söz ediyorduk. Derken 11 Eylül geldi ve Fransız Devrimi’nde özgürlüklerin “güvenliğin” önüne geçtiği çağ, fiilen sona erdi.
“Güvenliği için özgürlüğünden vazgeçenler, gün gelir her ikisinden de olurlar” diyen Benjamin Franklin’in ülkesinde, 2 asır sonra torunları, daha farklı düşünüyor. Paranın mabedi sayılan Wall Street dahi, sisteme karşı çıkanların “tehdidi” altında.
Turkcell’in Gong Töreni için geldiğimiz New York Borsası’nın önü, yeni küresel protesto dalgasının başladığı yer ve buradaki protestocular, “kapitalizmin el koyduğu” özgürlüklerini talep ediyor. Bunu da ancak “üst düzey güvenlik” çemberi içinde yapabiliyorlar.
Temel sorgu şu: Nasıl oluyor da nüfusun %1’i, refahın %99’una hükmeder? Küresel krize gelene dek Pareto’nun ünlü %80-%20 kuralına “ses çıkarmayan” kalabalıklar, beşte bir insanın beşte 4 gelire “el koymasına” aldırmazken bugün gelinen noktada % 1’in % 99’a hükmediyor olması, protestoların temel “iddiasını” oluşturuyor.
Wall Street’te başlamış olsa da protesto dalgası, Avrupa’da daha fazla ses getirmiş durumda. Burada, Avrupa’nın “protestoyu tetikleyen” iklime daha uygun olması etkin. Zira Almanya hariç her birinin kredi notu düşüyor, bankacılık sistemleri zorda ve Yunanistan örneğindeki gibi “ülke iflası” gündemde. Hal böyle iken açlık-tokluk uçurumunda protestolar daha güçlü yankılanıyor.
Wall Street’teki protestocular, doların eski patronu Alan Greenspan’ın “yanıldık” ifadesini posterleştirmişler: “Serbest piyasa kendini düzenlemekten acizdir.” Benzeri “kriz itiraflarını” da kullanarak Wall Street’te “planlı-programlı” gösteriler düzenliyor, protesto programı yayınlıyor ve “sisteme karşı dururken” kendilerince “sistemli” adımlar atıyorlar.
Çalışma grupları oluşturuyor, protesto temaları yaratıyor ve kendilerine has bir “işaret dili” icat ediyorlar. Mesela kalabalıklar, sözcülerin cümlelerini, iki eli öne açarak göğüs hizasında tutuyorsa, bu “onaylıyorum, katılıyorum” demek.
İki eli aşağı doğru göbek hizasında tutmak, “katılmıyorum” anlamı taşıyor. İki eli çene hizasında karşılıklı parmaklarla kavuşturmak, “itirazım var” demek. Kavuşturulmuş bileklerle sıkılmış yumruklar ise “eyleme geçme” duygusunu aktarıyor.
Dine karşı ateizmin tıpkı din gibi örgütlenmesi gibi, sisteme karşı dururken Wall Street protestocuları, “kurumsallaşma” gayreti içinde… Gıdadan sağlığa pek çok komite kurmuşlar. Doğrudan eylem, dayanışma grupları oluşturmuşlar.
Peki bu gösterilerin toplumdaki karşılığı? Wall Street protestoları, her ne kadar kurulu sisteme karşı olsa da “sistemin izin verdiği kadar” sesleri çıkıyor.
Genelde Doğu toplumlarında görülen “kırk bireysel korkağın bir araya gelip kolektif cesaret gösterisi” mahiyetindeki “linç” ruhu, buralarda yok. Tuhaftır, protestocular “ihtişam” karşısında “sefaletten” yana tavır koysa da sokaktaki Amerikalılar “farklı” düşünebiliyor.
Burası paranın mabedi ve “bunların yüzünden…” Amerika kaybedecek diye düşünenler bile var.
Peki protesto edilenlerin tepkisi? Öncelikle “yok sayma” safhasını geride bırakmışlar. Şimdi “küçümseme” fazındalar ve bir sonraki adım olan “karşı eylem” aşamasına gelmişler. Söyledikleri “bunlar aylak ve ayak takımı.”
“Aylak” zira, iş olduğu halde çalışmayanlar… Ayak takımı zira toplumun en düşük gelir grubundakiler ve bu hale gelmeleri, “sistemin değil”, tamamen “kendi kabahatleri.”
Ancak tarihin pratiği gösterdi ki, protesto dalgası bir kez yola çıktığında, hiçbir sistem, eskisi gibi kalamıyor. Küçük ya da büyük, “kırılmalara” maruz kalıyor ve “değişiyor.”
Wall Street’te bugün sorgulanan, özgürlüklerle güvenliğin hangi noktada dengeye geleceği ve bu noktanın zengin- fakir uçurumunu kapamaya yetip yetmeyeceğidir.
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.