Edited by Kathleen Weinberger
NEW York’ta “Salsa Kongresi…” Bana “kongre” denince oturup uzun uzun konuşmalar yapıp tartışacaklarını düşündüm.
Oysa…
Adı “kongre…”
Dünyanın her tarafından bir kaç gün/gece doyasıya salsa yapmak için geliyorlar.
Gösteri çiftlerinin yanı sıra herkes herkesi dansa kaldırabiliyor.
Olabildiğince çok kişiyle salsa yapmanın tadını çıkarıyorlar.
Salsa bedenlerin sımsıkı yapıştığı kalçaların hareketlendiği sımsıcak bir dans…
“New York açık” tenis turnuvası.
Bizim otelde kalmaları şansımız oldu.
Dünyanın en ünlü raketleri gündelik yaşamımızdaydı. Kahvaltıda, spor salonunda, koridorlarda.
New York “yüksek tansiyonlu” şehir.
Hiçbir ilaç o tansiyonu düşüremez.
Hoşluğu da bu…
KUBBEDE ROCK SEDASI
ÜNLÜ “Gotham Hall”un giriş kapısına uzanan yolda “mavi halı…”
Ünlüler oradan yürüyerek giriş yapıyorlar(!)
Mavi halının kenarındaki metal paravandan gazeteciler soru soruyor, kameralar çalışıyor.
Salon kilise mimarisini andırıyor.
Çok yüksek, belki 100 metre yukarıda ışıl ışıl bir kubbe…
Onun altında toplanan binler “rock ayini” yapar gibiler.
Çoktan bu dünyaya veda etmiş olan Michael Jakson’ın doğum günü kutlanıyor.
Daha önce de yazmıştım.
Pepsi Cola’nın ikonu olarak diğer ikonlarla kıyas bile edilemeyecek kadar büyük katkısı olan efsaneye vefa ve teşekkür etkinliği bu.
Sahnede “Ne Yo, Melanie Fiona, Swizz Beatz” birbiri ardına çığlık tayfunları yaratan yüksek elektrikli ikonlar.
Ünlü DJ’ler…
Binlerce cep telefonundan çakan ışıklar kozmik fırtına gibi.
Gerçek bir rock ayini.
Oradan çıkışta Brodway’in bir İtalyan restoranına geçiyoruz.
Meğer bu kentin en eski mekanlarından biriymiş.
Ünlü basketbolcu Magic Johnson çıkarken arkadaşlar birlikte fotoğraf çektirdi.
Oradan da After Party…
Kadınların birbirlerini uzun uzun süzüp göz hapsine almadığı, içinden geleni yaparak eğlendiği, kimsenin statü havası basmadığı, her dakikanın tadı çıkarılan keyifli bir gece.
O gece Amerika’daki TV’ler döne döne başkan adaylarının konuşmalarını, eşlerinin röportajlarını yayınlıyor olmalıydı.
Körfezi vuran “İsaac” fırtınasının geride bıraktığı felaket görüntüleri de…
Kimseden bu konulara ait tek kelime duymadım.
New York’ta toplanan dünya salsa kongresi işte böyle bir şey…
Dünyanın en ünlü havyar restoran zincirinin New York’ta ilezzet mağbedi…
ÇİFTLİK HAVYARI
GRUPTAKİ dostlardan biri otel lobisinde bir çekilişte kazanmış. Havadan birkaç yüz dolar…
Dönüş günü öğle yemeğinde bu ganimeti -biraz da cepten ekleyerek- ezdik.
Dünyanın en iyi havyar ve somon lezzetlerini sunan Petrossian’da…
Yanında kenarları buz tutmuş, iyice soğutulmuş flüt kadehte votka.
Arkadaki masada havyarlara çift dalan obez kadınlara bakıyoruz.
“Çirkin kadın yoktur, az votka vardır” söylemini hep bir ağızdan tekrarlıyoruz.
Bizi merakla izleyen garsona da öğretiyoruz.
Cevabı:
“Patrona söyleyeceğim, bu sloganı yazdırıp bir yere assın” oluyor.
Çarlara servis edilen kalın kesilmiş füme somon sırtı ve “çiftlik havyarı…”
Orada öğrendiğime göre Amerika’nın hiçbir yerinde artık doğal havyar satılmıyormuş.
Çiftliklerde üretiliyormuş.
Havyar artık bulunamaz hale geldi.
Bir zamanlar Paris’teki “Caviar House”da bizim kaşar peyniri büyüklüğünde kutular açılarak satılırdı.
1 saatte biter, yenisi açılırdı.
Şimdi diğer kentlerdekini bilmem ama Amerika’da sadece çiftlikte üretilenler satılıyor.
50 gramlık kutular bile ateş pahası.
İran, Rus havyarları özellikle, yeşile çalan gri renkli ve iri taneli olanları lezzet şölenidir.
Azerbaycan diaspora bakanı dostum Hazar denizinin doğal “beyaz havyar”ını da tattırmıştı.
Bana göre bizim “Bafra havyarı” en iyisidir.
Taze ve tuzlanmamıştır.
İngiltere Prensesi Margaret’in favorisiymiş.
İstanbul’daki dostları ona kiloluk kutularda götürürdü.
Şimdi ara ki bulasın…
Çiftlik ürünü olanları Türkiye’ye de ithal edilmeye başlandı.
Bunca sorun ve acı yaşanırken doğal havyar mı, çiftlik havyarı mı muhabbeti olur mu diye düşünenler çıkacaktır.
Ama…
Dünya böyle dönüyor.
Her ikisi de hayatın gerçekleri.
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.