Are We Going to Contend with the Mainstream US Media Now?

<--

Şimdi de ABD merkez medyası ile mi uğraşacağız?

Acaba Ortadoğu’ya ve dünya düzenine bugünün Türkiye’si gibi “Bu düzen bozuk düzen” diyerek itiraz etmek ve düzeni değiştirmek için çaba harcamak yerine, Suudi Arabistan’ın yaptığını yapıp “Benim gücüm bu düzeni değiştirmeye yetmez” diyerek bölgeyi ve dünyayı Amerikan tribününden izlemek daha doğru bir tutum mu olurdu?

Haberlerden izlemişsinizdir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu yılbaşında üyelik süreleri sona erecek olan Azerbaycan, Guatemala, Fas, Pakistan ve Togo’nun yerine görev yapacak 5 ülke için oylamaya gitmişti. Oylama sonucu Nijerya, Çad, Suudi Arabistan, Litvanya ve Şili, Güvenlik Konseyi’nin iki yıllık geçici üyesi seçildiler.

Bu sonuç belli olduktan sonra Suudi Arabistan, Güvenlik Konseyi’nin dünya barışı ve güvenliğini sağlamada yetersiz kaldığı gerekçesiyle geçici üyeliği kabul etmediğini açıkladı.

Öküz trene bakar gibi

Oysa Türkiye hem bundan sonraki dönemde Güvenlik Konseyi’ne seçilmek için şimdiden kulis çalışmalarına başladı, hem de Türkiye adına konuşan sözcüler Güvenlik Konseyi’ndeki “Veto” hakkına sahip imtiyazlı beş ülkenin oluşturduğu “Bozuk Düzen”i kıyasıya eleştirmekteler.

Suudi Arabistan’la bizim aramızdaki tutum farkına bir başka örneği mesela Suudilerin Mısır’da Sisi darbesine destek vermelerinden de gösterebiliriz.

Ancak bilelim ki Türkiye gibi davranmak, beraberinde problemler de getirir. Mevcut düzeni öküz trene bakar gibi seyretmek ve “Nasıl olsa Amerika her şeyi doğru yapar” benzeri bir konformizme kendini kaptırmak, bir ülkeyi bazı problemlerden uzak tutar.

Oysa Amerika ne Filistin Sorunu’na bir çözüm üretebilmiştir, ne Suriye’deki trajediye seyirci olmaktan öteye bir yaklaşım sergilemiştir, ne de Mısır’da demokrasinin yanında yer almıştır.

Amerikan merkez medyası

Amerikan basınını izlemek gibi bir alışkanlığınız varsa şu son günlerde Washington Post ve The New York Times gibi “Derin medya”da (veya Amerikan merkez medyasında) Türkiye’yi yerden yere vuran haber ve yorumların yoğunlaştığı dikkatinizi çekmiştir. Nitekim dünkü The New York Times’da da biri yorum, biri haber iki tane daha Türkiye eleştirisi vardı.

Kendi ülkelerinin yasama organı Kongre’yi çalışmaz hale getiren Çay Partisi benzeri tutucu (bizim ölçümüzle Ulusalcı) oluşumlara karşı konumda yer alan bu gazetelerin, iş Türkiye’ye gelince “Laikler endişeli” benzeri yorumlara yer vermeleri, Gezi kalkışmasını övmeleri, cuntacıların yargılanmalarını haksız bulmaları garip değil mi?

İçeride farklı dışarıda farklı

Teokratik Suudi Arabistan’ın ve İran’ın bulunduğu coğrafyada, Türkiye’nin demokrasisini yerden yere vurmak, laikliğin jakobenlikten çıkışını tehlike olarak görmek, bu dönemin gariplikleri arasındadır. Bu garipliğe MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedef gösteren yayınları da ekleyebiliriz.

Oysa Amerika’nın da geride bıraktığı ayıplı, ideolojik saplantılı dönemler var. Onlar da bir dönemde önce Kızılderilileri, sonra da siyah derilileri yok saydılar. McCarthycilik onları da siyasi körlüğe sürüklemedi mi?

Amerikan medyasındaki bazılarının Yeni Türkiye’nin demokratikleşme çabalarını, “Barış Açılımı”nı görmezden gelip “Laikler endişeli” tekerlemesine kendilerini kaptırmalarını anlamak kolay değil.

Acaba Türkiye İsrail’i her alanda desteklese ve Gazze trajedisine karşı tepki göstermese, Amerikan medyasındaki laikçilerin endişeleri sona erer miydi?

About this publication