Assad, an Excuse for Fantastic Malice!

<--

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, “Suriye’de bir gün mutlaka Esad ile masaya oturacağız” ifadesi manidar bulundu. Her ne kadar Beyaz Saray, “Kastedilen Esad değil, Suriye rejimi” gibi açıklamalarla durumu düzeltmeye çalışmışsa da, ABD’nin bu tür alıştırma yöntemlerini sık kullandığını biliyoruz. Ayrıca, CIA Başkanı John Brennan’ın “Esad’ın çöküşünü görmek istemiyoruz” sözleri de bizim için bir kopya niteliğinde…

Kerry’nin bu çıkışını “ABD Suriye’de tutum değiştirdi” şeklinde değerlendiren meslektaşlarıma katılmıyorum. Zira, gerçekten istediği halde dört yıldır Esad’ı deviremediğini ABD bile kabul etmez bence. Tam aksine ABD için, paramparça Irak’tan sonra bitmiş bir Suriye, hem İsrail’i rahatlatan hem de Türkiye’yi yıpratan ‘çifte kavrulmuş lokum, DEAŞ gibi bir maymuncuk da bonusudur…

Ayrıca, “Esad ile değil, rejimle müzakere” de koca bir aldatmacadan ibarettir. Esad devre dışı bırakılsa ne olur ki! Suriye’de asıl problemin Baas rejimi olduğunu, zaten Esad’ı da Baas’ın bir ölüm makinası haline getirdiğini bilmiyor muyuz?

Yeni oyunun ayak sesleri…

Kerry’nin uzattığı pası anında değerlendiren Esad, üst perdeden bir cevap ile meşrulaşma yolunda dev bir adım attı. Türkiye’deki bazı Esad fesatçılarının konuya çullanmalarına bakılırsa buradan oldukça yüksek bir rant bekliyorlar!

Zira, 7 Haziran öncesinde Türkiye’de gündemi değiştirmek için bahane arandığı sırada ortaya çıkan bu gelişmeleri tesadüf olarak görmemelidir. “Bunlar gitsin de isterse ülke batsın” bedbahtlığına sürüklenen şer koalisyonu için Esad’ın meşrulaştırılmasından daha büyük bir fırsat olabilir mi? Yıllardır çiğnenen “Bu iktidar Türkiye’yi yalnız bıraktı” sakızını şişirmenin tam zamanı!

Yalnızlık mı dediniz?

Bu nasıl yalnızlık ki, Cumhuriyet tarihimiz boyunca 163 olan dış temsilcilik 2002’den bu yana yüzde 40 artarak 228’e ulaşmış. Hakeza diğer ülkeler de bu dönemde Türkiye’de temsilcilik açmak için yarışa girmiş. Öte yandan, 2002 yılında 42 ülkeye vizesiz gidebilirken, şimdi bu sayı ikiye katlanarak 84’e çıkmış. Bu nasıl yalnızlık?..

Oysa bu iktidarın en başarılı yönlerinden biri tutarlı dış politikasıdır.

Dış politika, sessiz ama acımasız bir savaştır. Hele, ulusal menfaatlerin düğümlendiği bu bölgede, etrafımızı kuşatan ateş çemberine rağmen hâlâ bir huzur diyarı olarak kalabilmek başlı başına bir başarıdır. “Komşularla sıfır sorun” stratejisinin iflas ettiğini söyleyenler aslında ortada ‘komşu’ bile kalmadığını çok iyi biliyorlar.

Tarafsızlık, zulme taraf olmaktır

Kısa vadeli çıkarları bir kenara bırakarak insan odaklı bir dış politika dizayn etmek gelecek nesillere bırakılacak en kıymetli ulusal mirastır.

Medeni Batı Suriye’de ulusal çıkarlarına dayanan, insan hayatını yok sayan bir politika izlerken, Türkiye içeride ve dışarıda en ağır faturayı göze almış ve “Önce insan” demiştir. Daha dün sayın Kılıçdaroğlu, “Sen önce kendi vatandaşlarına iş ver, sonra Suriyeliler…” diyordu!

Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirenler, Esad’ın yanında yer alsaydık acaba bugün ne derlerdi? “Efendim, tarafsız kalabilirdik…” diyorlar. Bilmiyorlar ki, zalimin taraf olduğu bir yerde tarafsızlık, zulme taraf olmaktır…

About this publication