Everything You Want To Know about the American Crisis

 

 

<--

-Washington, D.C.-

Türkiye adını önceki gün duyduğu bir kadının ardından yasta. En azından Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarının, influencer’ların, trend ikonlarının büyük bölümü birkaç gündür Ruth Bader Ginsburg’un ölümünden duydukları üzüntüyü paylaşıyorlar. Sorsanız Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi üyelerini tanımazlar, ama bu sefer hiçbirine itiraz etmiyorum. Çünkü Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin ikon seviyesine yükselen üyesi RBG’nin ölümü hakikaten bütün dünyayı etkileyecek kadar önemli.

Önemli, çünkü özellikle gelişmekte olan birçok ülke kendi içindeki devrimleri ABD’yi örnek alarak hayata geçiriyor. Türkiye de dahil olmak üzere yönetim sistemini değiştiren ülkelerde mesela başkanlık sistemine geçilmesi “Amerika’da da öyle,” diye açıklanıyor. Tabii Amerika dünyadaki toplumsal ve siyasal eğilimleri belirleyen bir öncü olunca bu ülkedeki geri adımlar da başka yerleri kolaylıkla etkileyebiliyor, “Amerika’da da öyle,” denilerek birçok çarpıklığa da meşruiyet kazandırılıyor.

Supreme Court ne iş yapar, neden bu kadar önemli?

Aslında Amerika’daki en yüksek yargı makamı olan dokuz üyeli Supreme Court epey bir zamandır kanunların anayasaya uygun olup olmadığına karar veren bir kurum olmanın ötesine geçti. Adeta yürütmenin bir uzantısına, devletin üzerindeki bir kuruma dönüştü. Bu değişimde siyasetçilerin beceriksizliklerinin, siyasetin tıkanmasının da etkisi vardı. Zira politikacılar bazen beceriksizlikten bazen de dengecilikten toplumun ilerleme hızına yetişemeyebiliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin bir yargı organından yürütmenin bir koluna dönüşmesi sistem açısından bir çarpıklığa işaret ediyor kuşkusuz. Ama politikacılar kendi aralarında anlaşamayınca Mahkeme kendi kendine bu role büründü.

Okullarda siyah-beyaz öğrencilerin bir arada okumasına, kadınların kürtaj haklarına, bütçesi olmayanlara avukat sağlanmasına, trans bireylerin cinsel kimliklerinden dolayı işine son verilmeyeceğine ve evlilik eşitliğine kadar gündelik hayatımızı etkileyen çok önemli devrimler hep Supreme Court’tan geçti.

Mahkeme’nin 1971’de verdiği bir karar bütün dünyada basın özgürlüğü için de ulaşılması gereken bir mertebe oldu: New York Times ve Washington Post gazetelerinin “Pentagon Belgeleri” olarak bilinen sızıntıları yayımlama, halkın Vietnam savaşının gizlenen tarafını bilme hakkı olduğuna hükmetti üyeler. Birçok ülkede basın özgürlüğü bu seviyeye gelmedi elbette, ama bir gün hepimiz bu ideale ulaşmanın hayalini kuruyoruz. (Bkz: “The Post” filmi.)

RBG neden bu kadar önemli bir figür?

Mahkeme’de görev yapan ikinci kadın yargıç olan RBG’nin mirası kadın-erkek eşitliği konusunda verdiği mücadeleyle tarihe damga vurmasıydı. İşverenlerin sadece kişinin cinsiyetine bakarak ücret ayrımcılığı yapmaması, askeri okulların kadın öğrencileri kabul etmesi gibi karar metinlerini o kaleme aldı. RBG özellikle mahkemede tek kadın olarak görev yaptığı 2000’lerin ortasında çizgisini netleştirdi ve ilericilerin sesi, simgesi oldu. Ama tabii her devrimci gibi zaman zaman yalnız da kaldı.

2000 yılında Amerikan seçimlerinin yeniden sayımını Mahkeme reddedip Başkanlığı George W. Bush’a verdiğinde itiraz kararını kaleme alan da RBG’ydi. Normal şartlarda Mahkeme üyeleri itirazlarını “Respectfully, I dissent,” diye bitirirler: “Saygıyla, itiraz ediyorum.” Üniversitede Nabokov’un öğrencisi olan RBG kelimelerin gücünü, kelimeleri sıralamanın bile etkisinin farklı olacağını ve yazmayı ondan öğrenmişti. Yeniden sayım kararına itirazını sadece “I dissent,” diye bitirdi. Çünkü Mahkeme’nin kararına saygı duymak hakikaten de mümkün değildi.

Atama için bu acelecilik niye?

2000 yılında Supreme Court kararı dünyayı değiştirdi, çünkü Bush ve ekibinin savaş merakı Türkiye de olmak üzere bütün Ortadoğu’yu karıştırdı. Etkilerini hala hissediyoruz. 20 sene sonra, Başkanlık seçiminin yine Mahkeme’ye ulaşması ihtimali çok kuvvetli. Çünkü birçok eyalette oyların sayılmaması, postayla gönderilen oyların yetişmemesi, sonucun seçim gecesi belli olmaması ihtimali var. RBG’nin yokluğundaki Supreme Court bu sene seçimi kime emanet edecek?

Daha evvel olduğu gibi Mahkeme’nin bu kararı bizi de doğrudan etkileyecek.

Donald Trump ve Cumhuriyetçiler hemen Mahkeme’ye atama yapılmasından yana. Hukuki olarak böyle bir hakları var, sonuna kadar kullanmak istiyorlar. Trump’ın bu hafta muhafazakar bir kadın yargıç olan, sağcıların RBG’si konumundaki Amy Coney Barrett’ı aday yapması bekleniyor. Başkan da destekçileri de seçime gidilirken dokuz üyeli Mahkeme’de dokuz koltuğun da boş olmasından yana.

Şu anda Mahkeme’de sekiz üye var, beşi muhafazakar. Ama Mahkeme Başkanı John Roberts son birkaç kararda liberal kanatla birlikte oy kullandı. Seçimlerin yeni bir üye atanmadan Mahkeme’ye gelmesi ihtimalinde 4-4’lük beraberlik Anayasal krize yol açacak. O yüzden bir an önce atama yapılarak muhafazakar çoğunluk ele geçirilmek isteniyor.

Asıl amaç mahkemeyi tamamen ele geçirmek.

Amerikan sağının ebedi ülküsü yıllardır Supreme Court’u ele geçirmek, muhafazakar çoğunluğa hapsetmek ve gelecek kuşaklara damgasını vurmak istiyor. Beyaz Saray’da kimin oturduğundansa Mahkeme’deki ağırlık çok daha önemli, çünkü onlarca yıla etki edecek kararlar alabilecek Mahkeme.

Kürtaj hakkı, okullarda yeniden ırka dayalı ayrıma geçilmesi, seçim bölgelerinin Cumhuriyetçilerin lehine yeniden çizilmesi, kadın hakları, LGBT+ hakları, pozitif ayrımcılık ve en önemli mücadele alanı olan herkes için sağlık sigortası muhafazakarların savaş açtığı, yıllardır yok olmasını hayal ettikleri devrimler. Mahkemeye iki muhafazakar yargıç atayan Donald Trump sağcılara, radikal dincilere istediklerini armağan edebilir. Sadece ama sadece bu yüzden de 3 Kasım’daki seçimi kazanabilir.

Muhafazakarlar neden Trump’ı tutuyor?

Muhafazakarlar, dindarlar, radikal dinciler aslında pornocularla eşini aldatan, birkaç kere evlenip boşanan, kadınları “orasından” yakalayan, 20 kadın tarafından tacizle, eski eşi tarafından tecavüzle suçlanan, ağzı bozuk, dinle ilgisi olmayan Donald Trump’a bayılmıyor. Ama sadece Trump onlara istediklerini veriyor. O kadar ki, 2016’da yarışa girdiğinde Evangelist taban -bir anlamda bizdeki FETÖ kadar etkili olan bu grup- yanına Mike Pence’i monte etti; Trump’ın hiç tanımadığı, aklının ucundan bile geçmeyen aşırı dinci Pence bir anda Başkan Yardımcısı yapıldı. Sırf bu bile Trump’la Evengelist taban arasında alışverişin işareti.

Kimileri onu Tanrı’nın mesajını taşıyan kusurlu bir aracı olarak yorumluyor. Mitoloji bir yana, Trump’ta ilahi bir şans olduğu da kesin.

Seçimler ne olacak?

Bu seçimi belirleyecek konu COVID-19, polis şiddeti, protestolar, postayla oy kullanılması olacaktı. Seçimin son haftalarına girilirken sadece Pennsylvania’daki giderek mavi yakalı beyaz erkek işçilerin oyu bile seçim sonucunu değiştirebilirdi. Benzer şekilde Florida’yı alan da Başkanlık koltuğuna oturabilirdi. Trump sadece ve sadece “ortada” duran kararsız eyaletlere yoğunlaşmış, arka arkaya Pennsylvania, Wisconsin ve Minnesota’da miting düzenlemeye başlamıştı.

Cuma gecesi her şey değişti.

Birçokları RBG’nin öldüğü an seçim sonucunun da belli olduğunu düşünüyor bugünlerde, çok da haksız sayılmazlar.

*

Not: “RBG” belgeselini Bein Connect’te izleyebilirsiniz. Yargıcının hayatına dair “On the Basis of Sex” filmini ise Türkiye’deki platformlarda bulamadım. Adındaki “sex” yüzünden mi hemen kaldırıldı? Filmin adı kendi içinde bir ironi içeriyor aslında. “Sex” sadece kafanızda canlanan şey anlamına gelmiyor, “cinsiyet” de demek. RBG de Supreme Court’a ayrımcılık konusunda başvurduğunda “sex’e dayalı” ayrımcılığa itiraz ediyordu. Ama tamamı erkek olan Mahkeme üyelerinin de “sex” denince kafalarında oluşan çağrışımı söyleyen çalışanının uyarısıyla kelimeyi “gender”a değiştirdi.

About this publication