What Kind of American Arrogance Is This?

<--

Türkiye, Gara’daki 13 şehidi için yas tutarken, ABD’den yapılan ilk açıklama, son derece küstahtı. Terör eylemini yapanın, PKK terör örgütü olduğu teyit edilirse, bilgi eğer doğruysa, kınayacağını söylüyordu ABD. Sonra ABD Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Türkiye’nin tepkisi iletildi. Ardından iki ülkenin dışişleri bakanları telefonda görüştü. ABD taziyelerini iletti, PKK terör örgütünü sorumlu tuttu.

ABD’nin ilk küstahlığı mı bu? Değil. Sayısını unuttuk. ABD; Türkiye’ye karşı düşmanca tutumunu sürdürecek mi? Evet. PKK – PYD – YPG terör örgütünü desteklemeye devam edecek mi? Edecek. Son 40 yıldır yatırım yaptığı, “kara gücüm” dediği, siyasi, askeri, mali, diplomatik yönden her türlü desteği verdiği PKK terör örgütünü, Türkiye’ye karşı bundan sonra da kullanacak mı? Kullanacak.

Burada asıl mesele, Türkiye’nin tavrı. ABD’nin önceki başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı, hem üslup olarak hem içerik olarak son derece aşağılayıcı mektuba gerekli karşılığı vermeyen Türkiye; bundan sonra ne yapacak? Süleymaniye’de askerinin başına çuval geçirildiğinde, Muavenet zırhlısı vurulduğunda, 1 Mart tezkeresi TBMM’den geçmediği için hakarete uğradığında gerekli tepkiyi vermeyen Türkiye; hangi adımları atacak? İktidar, ABD’den “stratejik ortağımız” diye bahsetmeye devam mı edecek? Siyasetçilerimiz ABD başkanları ile yakın olmakla, iyi anlaşmakla, çay – kahve içmekle övünmeyi sürdürecekler mi? Muhalefet, ABD’den demokrasi, insan hakları, hukuk devleti beklemekte ısrarlı olacak mı? Belli kesimler ve isimler dışında bir türlü sorgulanmayan, tartışılmayan NATO üyeliği, NATO sadakati, tartışmaya açılmayacak mı?

ABD’DEN DOSTLUK BEKLENEBİLİR Mİ?

Kendimizi kandırmayalım. ABD; emperyalist bir devlettir, Türkiye orta büyüklükte bir devlet. ABD; küresel ölçekte iddialı bir güçtür, Türkiye bölgesel bir güç. Tarihinde 70 milyon Kızılderiliyi kesmiş, 15 milyon Afrikalıyı köleleştirmiş, 35 milyon Afrikalıyı işkence ve kötü muameleyle öldürmüş, Japonya’ya iki atom bombası atmış, Kore’den Küba’ya, Vietnam’dan Guatemala’ya, Irak’tan Suriye’ye, Afganistan’dan Bolivya’ya dek, dünyanın her tarafında işgallere, savaşlara, darbelere, darbe girişimlerine imza atmış bir devletten, iyilik beklenmez. Kaldı ki diplomaside iyilik, güzellik, dostluk olmaz. Çıkarlar olur. Devletler masaya ölçeklerine, kapasitelerine, siyasi, iktisadi, askeri, bilimsel, teknolojik güçlerine göre otururlar. Masadaki oturma düzeni bu ölçütlere göre belirlenir.

Diplomaside zor olan, masada sizden daha güçlü bir muhatapla otururken, ilişkileri karşılıklı saygı, ortak çıkar ekseninde yürütmektir. Karşılıklı talepleri dillendirirken ve karşılıklı ödünler verirken, masadan azami kazançla, en az kayıpla kalkmaktır. Saygınlığınızı, itibarınızı, caydırıcılığınızı gölgeleyecek, onurunuzu kıracak söz ve davranışlarla karşılaşmamaktır. Muhatabınızın size saygı duymasını sağlamaktır.

O nedenle öncelikle yapılması gereken, ABD yönetiminden telefon beklemek yerine, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini içselleştirip Cumhuriyetin diplomasi birikiminden ders çıkarmaktır. Unutmayalım ki Türkiye Cumhuriyeti; askeri bir zaferle (KURTULUŞ SAVAŞI), siyasal ve toplumsal bir devrimle (CUMHURİYET DEVRİMİ), diplomatik bir utkuyla (LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI) kurulmuş bir devlettir.

About this publication