Is Donald Trump a departure from the American mainstream, or is he the mainstream itself? Is he the destroyer of the “liberal, rules-based international order,” or is he an iconoclast exposing the system’s true nature? Trump won, and how America will appear now remains a big question. Will it show itself as it really is, or will it again be obscured behind a veil?
Political elites of the entrenched American establishment — the “Deep State,” as Trump refers to it — hate Trump. These political elites are of both parties. Although they may seem separate, the two parties comprise a “single party” which is anti-Trump. The reason behind this party’s hatred for Trump is that he acts as as a mirror for America, exposing an image of the nation that the “single party” doesn’t want anyone to see. The “single party” isn’t pleased at the idea that anyone will reveal its real face.
In the well-known fable, a king orders the tailors in his kingdom to craft him a set of unparalleled new clothes. At first, none of their designs please him. Finally, a crafty artisan convinces the king that he’s sewn the most magnificent clothes of all. In reality, there are no clothes, but the king’s entourage agrees that the new garments are indeed without parallel. The king proceeds to appear naked before the people. A child, still without any fear, blurts out the truth, saying, “The king has no clothes.” This is what Trump has done to “single party America,” and this is why he’s earned their hatred.
America wants everyone to believe that it is an “exceptional nation,” that if it weren’t for America, everything would take a turn for the worse, and that as such, the United States is indispensable. As patron of the liberal, rules-based international order, America’s continued occupation of the top spot is to world's benefit. There’s good and bad on earth: The bad might change, but America is always good. This is how America’s gears turn. The American mainstream media are the foot soldiers of this fiction. Their duty is to ensure the world sees everything through an American lens. This illusion forms a blindfold, for their own people first, and then for the people of other nations. It’s a fictitious, deceptive, underhanded system.
However, this fiction, running in parallel with globalization, has ultimately brought America great harm. It’s like a film with high production value but low box office sales. Neoliberal globalization, rising as a unifying theme, has resulted in “crumbling globalization.” Economically, politically, culturally, morally — in every sense — everyone is falling apart, America is falling apart, Europe is falling apart.
Globalization’s explosive wave of destruction affects everyone somehow or another. For Trump supporters, it has cost the U.S. the emergence of a rising China as a peer. The U.S. wants no peers; everyone else should be smaller. Globalization was attractive while everyone else was small, now it’s unseemly. Welcome to Trump’s world of a “Great America” and “small states.”
In an article published in Washington-based journal The Atlantic on Dec. 4, 2024 titled “America’s Lonely Future: What Happens When the Nation Takes a Zero-Sum Approach to the World,” David Frum argued just how bad Trump is for Americans and the world.
Frum, a neoconservative Republican, asserts that Trump is the first U.S. president to reject the world view shaped by the Great Depression, World War II and the Cold War. Trump’s second coming is the rejection of an outlook that sees the U.S. as the generous protector of the liberal world order and “the center of a network of international cooperation — not only on trade and defense, but on environmental concerns, law enforcement, financial regulation, food and drug safety, and countless other issues.” In other words, Trump is an enemy to everything people consider American. And to Trump, everything people consider American is an expensive fraud.
America’s facilitation of Israel’s genocide in Palestine exposed what the supposed liberal, rules-based world order really is. Due to U.S. vetoes, the international legal system -– including the United Nations — has been unable to prevent Israel from committing genocide. With its unconditional support of Israel, the U.S. showed that there are exceptions to international law. While doing all this, it tried to simultaneously broadcast the image that it placed great importance on humanitarian law.
In Trump’s view, America has no need to hide behind costly liberal dogmas. America is powerful enough to take whatever it wants, however it wants. Neither U.S. rivals nor U.S. allies should benefit from these dogmas for free — they should pay their share. Trump is America unmasked. He is the product of 250 years of American political culture. There is nothing unnatural about America, in its rawest form, appearing as Trump.
Trump, “Amerikan anayolu”ndan bir sapma mıdır, yoksa bu anayolun kendisi midir? Trump, “liberal kurallara dayanan uluslararası düzen”in yıkıcısı mıdır, yoksa bu düzenin gerçek doğasını ifşa eden bir putkıran mıdır? Trump kazandı ve Amerika’nın bundan sonra nasıl görüneceği büyük bir soru. Olduğu gibi mi görünecek, yoksa üzerine yine şal mı örtülecek?
“Amerikan müesses nizamı” yahut Trump’ın “Derin Devlet” olarak nitelediği yerleşik siyasal elitler Trump’tan nefret ediyorlar. Bu siyasal elitler iki partilidir. Ayrıymış gibi görünseler de iki parti “Tek Parti”dir. Bu “tek Parti”, “anti-Trump”tır. “Tek Parti”nin Trump nefretinin sebebiyse Trump’ın Amerika’nın aynası olması, “Tek Parti”nin göstermek istemediği bir Amerika’yı ifşa etmesi. “Tek parti” gerçek çehresinin görünür hale gelmesinden hazzetmiyor.
Bilinen bir meseldir, evvel zaman içinde bir kral ülkenin terzilerinden kendisi için emsali olmayan bir kıyafet tasarlamalarını emreder. Kral yeni kıyafetlerin hiçbirini beğenmez. Sonunda kurnaz bir terzi en güzel kıyafeti diktiğine Kral’ı ikna eder. Gerçekte bir kıyafet yoktur, ama etrafı Kral’ın yeni kıyafetinin eşsiz olduğunda hemfikirdir. Kral çıplak olarak halka görünür. Korkuyu henüz deneyimlememiş bir çocuksa hakikati, “Kral çıplak” diye ifşa eder. Trump’ın “Tek Parti Amerikası”na yaptığı budur ve bu yüzden nefret edilmeyi hak etmiştir.
Amerika ‘istisnai ulus’ olduğuna, Amerika olmazsa dünyada her şeyin kötüye gideceğine, dolayısıyla ‘vazgeçilmez’ olduğuna herkesin inanmasını istiyor. Liberal, kurallara dayanan uluslararası düzenin hamisi olarak Amerika’nın hep üstte olması bütün dünyanın yararınadır. Dünyada ‘iyiler ve kötüler’ vardır. Kötüler değişir, Amerika hep iyidir. Amerikan çarkı böyle işler. Amerikan ana akım medyaları bu kurmacanın kurşun askerleridir. Görevleri dünyanın Amerikan aynasından görülmesini sağlamaktır. Bu illüzyon bir göz bağı oluşturur. Önce kendi halkları, sonra diğer halklar için. Bir kurmaca, kandırmaca, el üstünden kaydırmaca düzeni.
Ne ki küreselleşmeyle paralel giden bu kurmaca günün sonunda Amerika’ya büyük zarar verdi. Büyük bir prodüksiyon, ancak gişe hasılatı çok düşük bir film gibi. Birleştirici bir tema olarak yükselen neoliberal küreselleşme “ufalayan küreselleşme” ile sonuçlandı. Ekonomik, politik, kültürel, ahlaki, her anlamda, herkes dağılıyor, Amerika dağılıyor, Avrupa dağılıyor.
Küreselleşmenin patlayıcı yıkım dalgası herkesi bir biçimde etkiliyor. Trumpçılar’a göreyse küreselleşme ABD’ye akran çıkan bir ‘Yükselen Çin’e mal oldu. ABD akran istemiyor. Diğer herkesin ABD’den küçük olmasını istiyor. Diğer herkes küçükken küreselleşme çok güzeldi, şimdiyse çirkin. Trump’ın ‘büyük Amerika’ ve ‘küçük devletler dünyası’na hoş geldiniz.
Washington merkezli “The Atlantic” dergisinde 4 Aralık 2024 tarihli, “Amerika’nın yalnız geleceği: Ulus dünyaya sıfır toplamlı bir yaklaşım sergilediğinde ne olur?” başlıklı yazısında David Frum, Trump’ın Amerikalılar ve dünya için ne kadar kötü olduğunu savunuyordu.
Neocon bir Cumhuriyetçi olan Frum’a göre Trump “Büyük Buhran”, “İkinci Dünya Savaşı” ve “Soğuk Savaş”ın şekillendirdiği dünya görüşünü reddeden ilk ABD başkanıdır. Trump’ın ikinci gelişi, ABD’yi ‘liberal dünya düzeninin cömert koruyucusu... sadece ticaret ve savunma konularında değil, çevresel kaygılar, kanunların uygulanması, mali düzenlemeler, gıda ve ilaç güvenliği ve sayısız başka konuda uluslararası iş birliği ağının merkezi’ olarak gören dünya görüşünün reddedilmesiydi. Yani Trump, ‘Amerikan’ olarak görünen her şeye düşmandır. Trump içinse “Amerikan olarak görünen her şey Amerika’ya pahalıya mal olan bir sahtekarlık.”
İsrail’in ‘Filistin soykırımı’nın ABD tarafından kolaylaştırılması sözde ‘liberal kurallara dayanan uluslararası düzen’in gerçekte ne olduğunu gözler önüne serdi. “BM” dahil uluslararası hukuk düzeni ABD’nin vetoları marifetiyle İsrail’i soykırımdan alıkoyamadı. ABD İsrail’i koşulsuz destekleyerek uluslararası hukukun “istisnaları” olduğunu gösterdi. ABD bir taraftan böyle yaparken, diğer taraftan insancıl hukuku önemsediği imajı vermeye çalıştı.
Trump’a göreyse pahalıya mal olan liberal klişelerin arkasında saklanmaya Amerika’nın ihtiyacı yok. Amerika her istediğini, istediği şekilde alacak kadar güçlüdür. ABD’nin rakipleri de, müttefikleri de bu klişelerden bedavadan yararlanmamalıdırlar ve Amerika’ya ödeme yapmalıdırlar. Trump maskesiz Amerika’dır. Trump 250 yıllık Amerikan siyasi kültürünün ürünüdür. Ete kemiğe bürünen Amerika’nın Trump olarak görünmesinde bir kusur yoktur.
This post appeared on the front page as a direct link to the original article with the above link
.
These countries ... have demonstrated that moral courage can coexist with diplomacy and that choosing humanity over expediency carries weight on the international stage.