The Same Genocide Movie Is Starting to Run Again…

Published in Milliyet
(Turkey) on 5 March 2010
by Mehmet Ali Birand (link to originallink to original)
Translated from by Deniz Kurdakul. Edited by Jessica Boesl.
We have been watching the same movie with the same scenario for as long as I can remember. The only difference is that the intensity level rises every single year.

Throughout the year, Washington and Ankara go arm in arm, and often in each other’s arms; however, the storm clouds always gather around as the month of March nears. The storm turns into a whirlwind as April begins. The reason for this is that the Armenians presented the genocide rough draft to the U.S. congressional panel. Committees take action, and both capitals exchange remarks full of threats and hidden blackmail, as immensely offensive weeks pass by.

As happened yesterday, the congressional panel had a vote regarding the resolution and, if it passes, the draft will reach the House of Representatives and the quarrel will get more intense. This hustle and bustle usually ends with Washington keeping an eye on Ankara.

However, on this timeline, Ankara remains obligated to Washington. Without realizing it, in the aftermath of the passing of the genocide resolution, Ankara reaches the point of making concessions with regard to issues that are not contained within the resolution. In summary, during these days, Turkish-American relations are gratuitously harmed. Afterward, both sides forget everything and get back on the road as if nothing transpired. In the past, this incident, which is now expected to take place around the same time each year, was bypassed without serious wounds to Turkish-American relations.

The situation has changed over the last few years. The Armenians, benefiting from the support of international public opinion, are fiercely pressuring Washington. Washington’s resistance to the Armenians diminishes with each passing day. It has become difficult for Ankara to pull through. The complexity of the situation this time around is also because of Obama. He reassured the Armenians as he was about to take office by acknowledging the genocide. In order to step back from his assurance and not loose Turkish support, Obama visited Ankara and launched the protocol process with Armenia. However, that did not work. What took place yesterday is an encore of the genocide movie. However, let’s not forget that this movie will never stop being played.

The repression will even escalate in the near term. If we cannot change the situation, the U.S. House of Representatives will pass the genocide bill. Afterward, we will be in a pickle of a mess. The best way is to be realistic and to ensure that the protocol signed with Armenia is implemented. We should also find ways to persuade Baku [the capital of Azerbaijan]. Let’s communicate with our Azeri brothers about the fact that damaged Turkish-American relations will not benefit anyone.

The U.S. May Give Up Its Position in Turkey to Russia

There are relations that really dazzle on paper. The luster shines even further, especially if the U.S. is on one side of the relationship. Not every capital gets to form a “strategic partnership” with the world’s only superpower.

Turkish-American relations are different, colorful and intense. A superpower that contains such effective and different mechanisms enchants you. Your president getting a pat on the back at the White House makes you proud. That magnificent military power makes you dizzy. At that point, even though it does not reflect reality, you really enjoy the phrase “strategic partnership.”

However, there is a flip side to the coin. You take a deep look into this bond and ask yourself, “How much does this relationship satisfy me?” In other words, you take a look into trade relations with the U.S. Then you realize that, despite all the commotion and zest, the business volume with the richest country in the world does not exceed $15 billion. A fairly small amount for Turkey, which has a trading volume of $100 billion…

You take a look at your immediate neighbor, Russia, with whom you have a trading volume of over $35 billion — an amount that is soon expected to reach $50 billion — and then you wonder, “which country is more valuable and is a true partner?” The question of “which partnership is more permanent, the one that stays on paper with an empty 'strategic partnership' slogan, or the one that will reach $50-100 billion?” comes to mind.

I am not making a value comparison here between the U.S. and Russia. Naturally, there are major differences between Russia’s up-and-down policies and the U.S.’s stable approach. However, attention needs to be directed to the tangibles as well. The $15 billion Turkish-American trading volume may one day reach $50 billion, but can be overshadowed by the Turkish-Russian trade that provides 70 percent of our energy demand.

This status quo is the biggest threat to Turkish-American relations in the long term. President Obama must be well aware of the situation since he ordered the formation of a special study group to concentrate on trade relations. However, there is no substantial improvement yet. We may say that relations will slog on in the future because of the impression that Washington sets the Turkish public opinion aside with regard to the extremely emotional Armenian genocide case and does not show sufficient support for the removal of the PKK (Kurdistan Workers’ Party) from northern Iraq.

The United States keeps glorifying the importance of our relations and pats us on the back, but it is time to see certain things in action. Otherwise, one day, we will find Russia closer to us, even though it may not be tagged as a “strategic partnership.”



Aynı soykırım filmi, tekrar vizyonda...

Ben bildim bileli hep aynı senaryo, hem aynı filmi izliyoruz.
Tek farkı, her geçen yıl filmdeki şiddet düzeyinin yükselmesi.
Bütün bir yıl boyunca, Washington ile Ankara kol kola, hatta kucak kucağa bir hayat geçirir, ancak Mart ayının gelmesiyle birlikte fırtına bulutları yoğunlaşır. Hele Nisan’a girilince, fırtınanın yerini kasırga alır. Bunun nedeni de, Ermenilerin bu tarihler arasında soykırım taslağını kongreye sunmalarıdır.
Lobiler harekete geçer, iki başkent arasında karşılıklı tehdit ve gizli şantaj yüklü mesajlar gidip gelir, son derece kırıcı haftalar yaşanır.
Dün olduğu gibi, önce Komite toplantısında oylama yapılır, eğer oradan geçerse, taslak Temsilciler Meclisine gelir ve kavganın tonu daha da yükselir.
Bu itiş kakış genelde, Washington’un Ankara’yı gözetmesiyle sonuçlanır.
Ancak, bu süreçte Ankara da, Washington’a borçlu kalır. Farkına varmadan, soykırım yasasından kurtulmuş olmanın karşılığında, yazılı olmayan birçok konuda ödün verme noktasına gelir. Özetle, Türk-Amerikan ilişkilerinin son derece gereksiz şekilde zedelendiği günler yaşanır. Sonradan da, hiçbir şey olmamış gibi her şey unutulur ve yola devam edilir.
Eskiden, her yıl aynı günlerde bilerek yaşanan bu yol kazası, ilişkiler böylesine ağır yaralar almadan atlatılırdı.
Son yıllarda ise durum değişti.
Ermeniler, Uluslararası kamuoyunda kazandıkları özgüvenle, çok daha sert bastırıyorlar. Washington’un Ermeni baskısına direnci de her geçen gün azalıyor. Ankara’nın ipten kurtulması zorlaşıyor.
Bu defaki zorluk Obama’ dan da kaynaklanıyor.
Beyaz Saraya gelirken, Ermenilere söz verdi. Soykırımı kabul etti. Zaten sırf verdiği bu sözden kurtulmak ve Türkiye’yi kaybetmemek için, Ankara’ya kadar gelip Ermenistan ile protokol sürecini başlattı. Ancak o da yürümedi.
Dün yaşananlar, soykırım filminin tekrarı. Ancak unutmayalım ki bu film vizyondan kalkmayacak.
Önümüzdeki dönemde bu baskılar daha da artacak. Eğer hiçbir şeyi değiştiremezsek, soykırım ABD kongresinde kabul edilecek. Sonra, ayıklayın pirincin taşını.
İyisi mi, gerçekçi olalım ve Ermenistan ile yapılan protokolün uygulanmasını sağlayalım. Bakü ’yü de ikna yollarını bulalım. Türk-Amerikan ilişkilerinin zedelenmesinin, kimseye yarar sağlamayacağını Azeri kardeşlerimize anlatalım.


ABD, Türkiye'deki yerini Rusya'ya kaybedebilir
Bazı ilişkiler vardır, kağıt üzerinde çok parlak görünür. Hele bu ilişkinin bir ucunda ABD varsa renklilik daha da artar. Dünya’nın tek süper gücü ile “Strateji Ortaklık” kurmak, her başkente nasip olmaz.
Türk-Amerikan ilişkileri, işte böylesine değişik renkli ve yoğundur. Bir süper gücün elinde öylesine değişik ve etkili mekanizmalar vardır ki, sizi büyüler. Beyaz Saray’da veya Cumhurbaşkanınızın sırtının sıvazlanması, gururunuzu arttırır. Hele o müthiş askeri güç başınızı döndürür. O zaman da, tam anlamıyla gerçeği yansıtmasa dahi “Stratejik Ortak” deyimi çok hoşunuza gider.
Ancak, madalyonun bir de öbür yüzü vardır.
Bu ilişkinin içine bakarsanız ve “Acaba bu iş, benim ne kadar karnımı doyuruyor” diye sorarsınız. Yani, ABD ile ticarete göz atarsınız. Bir de bakarsınız, bütün gürültüye ve renkliliğe rağmen, dünya’nın en zengin ülkesiyle aranızdaki iş hacminin 15 milyar doları geçmediğini görürsünüz.
100 milyar dolarlık bir ticaret hacmi olan Türkiye için son derece küçük bir miktar… Ardından, hemen yanı başınızda komşunuz olan Rusya ile ticarete bakar ve bunun 35 miyar doları aştığını, yakında 50 milyar doları bulacağını görünce “Acaba hangisi daha değerli ve gerçek bir işbirliği” dersiniz.
Kağıt üzerinde kalan ve giderek içi boşalan “Stratejik İşbirliği” sloganı mı, yoksa 50-100 milyar dolarlara çıkan bir işbirliği mi daha kalıcı olur, sorusu akla gelir.
Burada, ABD ve Rusya ile ilişkilerin değerini karşılaştırmıyorum. Gayet tabidir ki, Rusya’nın zaman zaman sergilediği inişli çıkışlı tutumları ile ABD’nin istikrarlı yaklaşımı ve dünyadaki konumu arasında önemli farklar var.
ANCAK, işin somut yanına da artık dikkat etmek gerekiyor. 15 milyar dolarlık Türk-ABD ticareti bir gün gelir, 50 milyar dolarları bulur, enerji ihtiyacımızın yüzde 70’ini sağladığımız Türk-Rus ticaretinin gölgesinde kalıverir.
Bu gidiş, Türk-ABD ilişkileri açısından, uzun vadedeki en önemli tehdittir. Başkan Obama da bu durumun farkına varmış olacak ki, ticari ilişkilerin yoğunlaştırılması için özel bir çalışma gurubu kurulması direktifi vermiş durumda. Ancak, henüz somut bir ilerleme yok.
Bütün bu gerçeğe bir de, Ermeni soykırım gibi, son derece duygu yüklü sorunlarda Washington’un Türk kamuoyunu pek önemsemediği, PKK’nın Kuzey Irak’tan çıkarılmasında yeterli destek vermediği gibi bir izlenim veren tutumları eklersek, ilişkilerin ilerde daha da zorlanacağını söyleyebiliriz.
Amerika, ilişkimizin önemini yüceltiyor, sırtımızı sıvazlıyor, ancak artık fiilyatta bir şeyler görme zamanıdır. Yoksa bir gün bakacağız Stratejik Ortaklık demesek dahi, Rusya’yı daha çok içimizde bulacağız.
This post appeared on the front page as a direct link to the original article with the above link .

Hot this week

Germany: Europe Bending the Knee to Trump

Canada: New York Swoons over an American Justin Trudeau

United Kingdom: Trump Is Angry with a World That Won’t Give Him Easy Deals

Ukraine: Why Washington Failed To End the Russian Ukrainian War

Australia: Australia Is Far from Its Own Zohran Mamdani Moment. Here’s Why

Topics

Australia: Donald Trump Is Not the Only Moving Part When It Comes to Global Trade

Ireland: As Genocide Proceeds, Netanyahu Is Yet Again Being Feted in Washington

Canada: Canada’s Retaliatory Tariffs Hurt Canadians

Spain: A NATO Tailor-Made for Trump

OPD 26th June 2025, edited by Michelle Bisson Proofer: See...

Germany: Trump’s Words and Putin’s Calculus

Palestine: Ceasefire Not Peace: How Netanyahu and AIPAC Outsourced Israel’s War to Trump

Mauritius: The US-Israel-Iran Triangle: from Obliteration to Mediation

Related Articles

Turkey: America Is on Pins and Needles: Who Will Win?

Israel: Trump Wants To Sell Warplanes to Turkey and This Is Bad News for Israel

Turkey: Predecessors’ Fate Looms over Trump’s Dangerous Path

Turkey: Rift in the Trans-Atlantic Alliance Is Growing

Turkey: Unreliable Ally: Will NATO Be Dissolved During Trump’s 2nd Term?