Former U.S. President Bill Clinton was in Istanbul over the weekend giving a speech at Bilgi University.
Clinton gave an open-ended speech on politics, embellished with anecdotes from his White House days to an audience of students, academics and business people.
I read Clinton’s speech from top to bottom, highlighting certain segments. For instance:
“After I became president, I brought my national security team and my economic team. And I said we are going to start meeting together more because increasingly in the future when the world grows more globalized and interdependent, economics would be a part of national security. I want to specify the next 10 countries whose fate will shape the future of the 21st century. But … I will tell you the two countries we want to start with: Turkey and Ukraine. If you study geography, history, [the] potential to unite and divide and reopen all the wounds of the 20th century and even the 19th century, what happens there will have an enormous impact on the world’s future.”
I like Clinton. Of course, looking at the position Turkey has assumed in world politics, it might be natural to claim you foresaw these kinds of developments. But the truth is not exactly as Clinton claims.
At the meeting to which Clinton is referring, he revealed the U.S.’ new trade policy or, more specifically, its new export policy. This was the decision:
"Wherever in the world there are big auctions or contracts to be won, the White House will throw in its weight to ensure a U.S. victory."*
Just take it from Clinton’s Commerce Secretary Ron Brown and Ex-Im Bank President Rita Rodriguez. Brown said that at that meeting they identified 10 emerging markets: Brazil, Poland, Saudi Arabia, India, Vietnam, China, South Korea, Indonesia, Ukraine and Turkey. They planned on scheduling a visit to each of these countries and did visit most of them. Unfortunately, they never did come to Turkey. The visit was planned for early 1996, and then it was postponed. During the second proposed visit, Brown’s plane crashed near Dubrovnik, Croatia. Brown died in the crash and was replaced by Mickey Kantor and William Daley in 1998.
Anyway, let’s return to Clinton’s speech. Clinton claims he said to his advisors in the meeting that “you had better include Pakistan. And if [things don’t go well in Pakistan], terrible things [are] going to happen.”
I like Clinton, but many of the seeds leading to the chaos wreaking havoc on Pakistan and Afghanistan were sown during his administration. I’ll explain:
In 1994 Osama bin Laden announced his founding of “the Hijaz Islamic Republic,” with its capital in Mecca.
Then, just as today, Saudi Arabia’s security was largely in the hands of the Americans. From their base in Dhahran, the Americans had an excellent vantage of the kingdom, and the constant AWAC activity was thrown in for free as well.
The Saudis made multiple requests to the U.S. for help catching bin Laden. But it was in vain. Bin Ladin escaped to Afghanistan, then to Sudan and finally back to Afghanistan. Now he is hiding in Pakistan’s tribal territory. And let me mention before I forget: Around that time, America signed a $30 billion weapons deal with the Saudis to help them improve their national security! Just like the recently signed $75 billion deal.
As I said, I like Clinton, but. …
* Editor's Note: The original quote, accurately translated, could not be verified.
Clinton'u sevmek
Malum; ABD eski Başkanı Bill Clinton hafta sonunda İstanbul'daydı. Bilgi Üniversitesi'nin konuğu olarak.
ABD'nin 42'nci Başkanı, Bilgi'nin Silahtarağa'daki Santral İstanbul kampüsünde öğrencilerden, akademisyenlerden, iş dünyası temsilcilerinden oluşan yaklaşık 700 kişilik topluluğa verdiği konferansta, Beyaz Saray'daki döneminden anekdotlarla süslediği geniş bir ufuk turu yaptı.
Clinton'un konuşma metnini baştan sona okudum. Bazı bölümlerin altını çizdim. Örneğin şu satırların:
"Başkan seçildikten hemen sonra ulusal güvenlikten ve ekonomik işlerden sorumlu ekiplerimi çağırdım. Onlara 'Artık sık sık bir araya geleceğiz; çünkü giderek artan bir şekilde dünya küreselleştikçe ve karşılıklı bağımlılık arttıkça, ekonomi de ulusal güvenliğin bir parçası haline gelecek' dedim. Onlara '21'inci yüzyılın geleceğini saptayacak 10 tane ülke olduğunu' söyledim ve 'İlk olarak başlamamız gereken iki ülkeyi söyleyeyim size: Türkiye ve Ukrayna. Bu iki ülkede olup bitenin dünya geleceği üzerinde çok büyük etkisi olacak' diye ekledim."
Clinton'u severim. Elbette Türkiye'nin şimdi dünya siyasetinde geldiği konuma bakarak, "Ben o zamandan bugünleri görmüştüm" demeye getiriyor. Ama gerçek "Tam olarak" söylediği gibi değil.
Clinton, Başkan seçildikten sonra yaptığı o toplantıda ABD'nin yeni dış ticaret, daha doğrusu ihracat politikalarını belirledi. Alınan karar şuydu: "Dünyanın neresinde olursa olsun büyük ihaleleri, sözleşmeleri ABD'nin kazanması için Beyaz Saray olanca ağırlığını koyacak."
Clinton'un Ticaret Bakanı Ron Brown'un yalancısıyım. Ve de Eximbank patronu Rita Rodriguez'in.
Brown o tarihte yaptığı açıklamada, "Başkan'la birlikte 10 yükselen pazar belirledik" dedi. Brezilya, Polonya, Suudi Arabistan, Hindistan, Vietnam, Çin, Güney Kore, Endonezya, Ukrayna ve Türkiye'nin yer aldığı bu 10'lar grubunu tek tek ziyaret edeceğini bildirdi. Çoğunu etti de. Ne yazık ki Türkiye'ye gelemedi. Ziyareti 1996 başı için planlanmıştı, ertelendi. İkinci kez niyetlenirken uçağının Hırvatistan'da, Dubrovnik yakınlarında düşmesiyle hayatını yitirdi. Onun yerine halefinin (Mickey Kantor) halefi (Willam Daley) geldi. 1998'de.
Neyse; Clinton'un konuşmasına dönelim. 42'nci Başkan diyor ki:
"Ulusal güvenlikten ve ekonomiden sorumlu ekiplerimle yaptığım o toplantıda 'Pakistan'da olaylar iyiye gitmezse korkunç şeyler olabilir' dedim."
Clinton'u severim ama Afganistan ve Pakistan'ın bugün çırpındıkları kaotik ortamın tohumlarının bir bölümü de onun döneminde ekildi. Anlatayım:
1994 Ağustos'unda Usame Bin Ladin, başkenti Medine olan "Hicaz İslam Cumhuriyeti"ni kurduğunu ilan etti. Bugün olduğu gibi, o dönemde de Suudi Arabistan'ın güvenliği çok ama çok büyük ölçüde Amerikalılar'ın elindeydi. Dahran'daki uçsuz bucaksız üsten Suudi krallığında uçan kuşu bile izleyebiliyorlardı. Arap yarımadası üstünde sürekli tur atan dört "Awacs" uçan radar da cabası.
Suudiler o dönemde Bin Ladin'i yakalamalarına yardım etmesi için ABD nezdinde birçok girişimde bulundular. Ama boşuna. Ladin, Afganistan'a kaçırıldı, oradan Sudan'a, daha sonra yine Afganistan'a. Şimdi Pakistan'da, aşiretler bölgesinde saklanıyor.
Ha unutmadan belirteyim; Amerikalılar bu arada Suudi Arabistan'a güvenliğini daha iyi sağlayabilmeleri için 30 milyar dolarlık silah satmayı da başardı! Tıpkı şu sıralar imzalanan 75 milyar dolarlık silah sözleşmesi gibi.
Dedim ya; Clinton'u severim ama...
This post appeared on the front page as a direct link to the original article with the above link
.
It wouldn’t have cost Trump anything to show a clear intent to deter in a strategically crucial moment; it wouldn’t even have undermined his efforts in Ukraine.