As the regime was planning a small massacre in Cairo’s Tahrir Square, I could not resist yesterday emailing a high-ranked Western diplomat who currently lives in Europe: “They are going to massacre these people. Is America just going to sit and watch?”
The response came immediately. “There will not be a massacre. Everything is going according to plan. The military is loyal to Omar Suleiman. Mubarak will not be a candidate in the elections. Maybe after a 'small-scale' massacre, he will have to retire. And everything will be in Omar Suleiman’s control until the election in September, and then the election will happen.”
It broke my heart; in my head I started thinking how many deaths that "small-scale" massacre may mean.
While I was thinking this, the Mubarak regime’s thugs, as well as civilian police, started barricading the demonstrators in Tahrir Square.
The "small-scale" massacre had begun.
If I had to guess what happens after this, there will be blood in future clashes. Egypt and the international community will beg for the military to take over; perhaps Mubarak, who was condemned by the West, will have to leave early; and Egypt will enter the “controlled democratization” stage under the supervision of Omar Suleiman, the intelligence man who ordered 3,000 people put to death over lunch without flinching.
It will eventually enter this stage, but it will be delayed and at a heavy cost. It is theatrics.
Of course, Washington’s extreme tolerance for Mubarak and other Western-supportive dictators deserves much blame for the situation in Egypt.
If you do not believe this, look at the WikiLeaks reports written by American diplomats about Mubarak. “He speaks good English,” “Experienced,” “Sincerely believes in secularism,” “Hates Islamic fundamentalism,” etc. In short, the “He-is-our-man!” attitude.
What a shame. After the Iraq War, there was the opportunity to encourage countries like Egypt toward democracy; however, it was spoiled. After Hamas came to power in Palestine in 2005, the Americans instantly gave up on their passion for democratization.
However, this is a false equation. In that, I agree with Tayyip Erdogan: “Chaos will not be born from democracy.” Even if Islamists gain power, they will blend with the system in the democracy basket. Instead, you should be afraid of the Western-supportive tyrants who promise stability and throw their people into Osama bin Laden’s arms.
It is interesting: The Obama administration, which we expected to be more democratic, ended up being more hesitant than Bush in Middle Eastern freedom.
Washington could not keep up with the pace of things in this last crisis. They did not include in the calculation the domino effect that could spread from Tunisia. Obama only called for reform and democracy from Mubarak three to four days after the demonstrations began. He should have done so two years ago. The U.S. felt relieved when Omar Suleiman was appointed vice president, thinking the regime was secure; however, it should have foreseen that as long as Mubarak was in power, things would not calm down. Subsequently, with Obama sending a special envoy to Cairo, they pressured him to not run again in the next elections. (The phone call between Erdogan and Obama was in preparation for this.) But at that point, they should have been planning for Mubarak to leave.
Maybe it is easy to comment from the outside. But come on — does it really look like the Obama administration successfully handled this test? Was it really that difficult to see that these days would come, and that the dictators in the region who are supported by the West for stability are actually the number one reason for instability and American unpopularity?
Rejim, Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda ufak çaplı bir katliama hazırlanırken, dayanamayıp dün Avrupa’da yaşayan üst düzey bir Batılı diplomata e-mail attım: ‘Bunlar katliam yapacak. Amerikalılar oturup olup biteni izleyecek mi?’
Cevap hemen geldi. ‘Katliam olmaz. Her şey plana göre gidiyor. Ordu Ömer Süleyman’a bağlı. Mübarek seçimde aday değil. Belki de ‘ufak çaplı’ bir katliamdan sonra emekliye ayrılmak zorunda kalacak. Eylüldeki seçime kadar da her şey Ömer Süleyman kontrolünde gider, sonra seçim olur.’
Yüreğim sızladı; kafamda o anda ‘ufak çaplı’ katliamın kaç kişinin ölümü anlamına gelebileceğini düşünmeye başladım.
Ben bunları düşünürken, aralarında sivil po-lislerin de bulunduğu Mübarek rejiminin taşlı sopalı adamları Tahrir Meydanı’ndaki göstericileri ablukaya almaya başladı.
‘Ufak çaplı’ katliam başlamıştı.
Bundan sonraki olayları tahmin etmek gerekirse, çatışmalarda kan dökülecek, Mısır ve dünya kamuoyu ‘ordu göreve’ diye yalvaracak, bir ihtimal Batı tarafından çok ayıplanan Mübarek Eylül’ü beklemeden görevden ayrılmak zorunda kalacak ve Mısır, öğlen yemeğini yerken istifini hiç bozmadan 3 bin kişinin ölüm emrini verecek kadar soğukkanlı istihbaratçı Ömer Süleyman nezaretinde ‘kontrollü demokratikleşme’ safhasına girecek.
Sonunda girecek, ama geç ve ağır bir bedelle. Tiyatro bu.
Tabi Mısır rezaletinin bu noktaya gelmesinde Washington’un Orta Doğu’da şu zamana kadar Mübarek gibi Batı yanlısı diktatörlere yönelik aşırı toleranslı davranmasının büyük kabahati var.
İnanmıyorsanız, Wikileaks belgelerinde birbiri ardına ABD’li diplomatların Mübarek raporlarına bakın. ‘İyi İngilizce konuşuyor’, ‘Tecrübeli’, ‘Laikliğe gerçekten inanıyor’, ‘İslami kökten dincilikten nefret ediyor’ vs. Kısacası ‘Ne de olsa bizim adam!’ söylemi...
Yazık. Irak Savaşı’ndan sonra, Mısır gibi ülkeleri demokrasi yolunda iteklemek için bir fırsat vardı; ancak heba oldu. 2005’te Filistin’de Hamas iktidara gelince Amerikalılar demokratikleşme sevdasından hızla vazgeçtiler.
Oysa bu sahte bir denklem. O anlamda Tayyip Erdoğan’a katılıyorum ‘Demokrasiden kaos doğmaz.’ İslamcılar güç kazansa da, demokrasi potasında sistemle kaynaşırlar. Siz asıl ‘İstikrar sağlarım vaadiyle halkını Usama Bin Ladin’in kollarına atan Batı-yanlısı tiranlardan korkun.
İlginçtir, daha demokrat olmasını beklediğimiz Obama yönetimi, Orta Doğu’nun özgürleşmesi konusunda Bush’tan daha çekingen çıktı.
Washington bu son krizde de olayların hızına yetişemedi. Tunus’tan yayılabilecek domino etkisinin hızını hesaba katmadılar. Obama ancak gösteriler başladıktan 3-4 gün sonra Mübarek’e reform ve demokrasi çağrısı yaptı. 2 yıl önce yapmalıydı. ABD, Ömer Süleyman Başkan Yardımcısı atanınca ‘Yaşasın nasılsa rejim garantide’ diye rahatladı; oysa Mübarek orada kaldığı sürece olayların artık dinmeyeceğini öngörmek gerekiyordu. Ardından Obama Kahire’ye özel temsilci göndererek kapalı kapılar ardında Mübarek’e ‘Seçimlerde yeniden aday olma’ baskısı yaptılar. (Erdoğan’la Obama arasındaki telefon görüşmesi de bunun hazırlığıydı.) Oysa o noktada çoktan artık Mübarek’in çekip gitmesi planını devreye koyuyor olmaları lazımdı.
Neyse belki dışarıdan bakıp ahkâm kesmek kolay. Ama Allah aşkına Obama yönetimi Mısır’da iyi bir sınav vermiş gibi mi gözüküyor? Bugünlerin geleceğini kestirmek, bölgede istikrar adına beslenen diktatörlerin gerçekte bir numaralı istikrarsızlık ve Amerikan düşmanlığı kaynağı olduğunu görmek çok mu zor?
This post appeared on the front page as a direct link to the original article with the above link
.
The elderly president, vengeful and bearing a grudge, is conducting an all-out war against individuals, private and public institutions, cities and against U.S. states.
The elderly president, vengeful and bearing a grudge, is conducting an all-out war against individuals, private and public institutions, cities and against U.S. states.