Türkiye ve Brezilya’nın soktuğu çomak
Amerikan yönetimi sonunda baklayı ağzından çıkardı. İran’ın nükleer programı etrafında estirilen fırtınayı diplomatik ve barışçı yollardan dindirmek için el ele veren Türkiye ve Brezilya’nın, geçen hafta Tahran’la sağladıkları takas anlaşmasını çöpe atma ve BM Güvenlik Konseyi’ne büyük ölçüde ‘makyajdan’ ibaret yeni yaptırım tasarısı sunma sebepleri anlaşıldı. Takas anlaşmasını kendileri ortaya atmıştı lakin zaten gerçekleşmesini hiç istememişlerdi! Zira ABD Başkanı Barack Obama işe ne kadar samimi koyulursa koyulsun, İsrail ensesinde boza pişirdiği müddetçe menzili belliydi. Ve yönetiminin İran’la nükleer oyunda Tahran’ın kalesine atmak istediği bir gol varsa o da ‘rejim değişikliğinden’ ibaret. Peki nasıl?
‘Hangi baklanın ağızdan nasıl çıkarıldığı’ meselesine geleceğim. Lakin önce teknik terimlerle içinden çıkılamaz hale gelen şu ‘uranyum takasını’ anlatalım. ABD’nin ‘laf cambazlığını’ anlamak için de elzem.
Şu ‘zenginleştirmeme şartı ‘
2009 başında başkan olunca İran ‘la ‘iştigal’ politikasını açıklayan Obama’nın en çarpıcı adımı neydi? Bush yönetimi ‘İran’la masaya oturmak için dahi uranyum zenginleştirme faaliyetlerine topyekûn son vermesini’ şart koşmuşken, Obama ‘gerçekçi olmadığını’ tespit ettiği bu şarttan vazgeçti. Zaten pek tuhaftı. Zira Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın (NPT) ve nükleer denetimi yapan BM’ye bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) tarafı olarak, enerji ve tıbbi sebeplerle nükleer teknoloji kullanıp uranyum zenginleştirmek (yüzde 20 oranında) İran’ın uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkı. Ancak mesele dillere ‘Ama İran olağan şüpheli’ biçiminde dolandı. İran kime, ne vakit saldırmış orası pek kurcalanmıyor ama tez şu: ‘Yüzde 20’yi zenginleştiren, yüzde 90’ı da yapar, o vakit atom silahı yapar’. Dile kolay! Uzmanlara göre İran’ın niyeti bir yana bunun için 1000 fırın ekmek yemesi lazım, o ayrı!
Samore’den Baradey’e
Bu ortamda ABD sonbaharda ‘takas anlaşmasını’ canlandırdı, ki mimari bizzat Obama’nın nükleer danışmanı Gary Samore. UAEK’nın eski Başkanı Muhammed El Baradey, görevinin son aylarında şu öneriyi getirdi: İran yüzde 3.5 oranında zenginleştirilmiş (LEU-Low Enrichement Uranium) 1200 kilo civarında uranyumu yüzde 20 zenginleştirilmesi için Rusya’ya gönderecek, bunu işin uzmanı Fransa’nın 120 kiloluk yakıt çubuklarına çevirecek, elde edilen yakıt Tahran’daki tıbbi araştırma tesisinde kullanılmak üzere iade edilecek. Bu anlaşma güven artıracaktı, zira İran’ın elindeki LEU’nun yüzde 80’ini vermeyi kabul etmesi, silah yapma niyetinde olmadığının ispatı olacaktı. İran prensipte kabul etti, fakat İslam Devrimi sonrası mal varlıklarına el koyan Batı’ya güvenmediğinden takasın topraklarında yapılmasında ısrar etti. ABD ise derdini, uranyumun muhakkat İran dışına çıkarılması olarak sundu.
İşte bu ortamda uğraşıp didinen Türkiye ve Brezilya geçen hafta Tahran’ı Baradey’inkiyle aynı temelde bir takasa ikna ediverdi! İmzalanan bildiri İran’ın bir hafta içinde UAEK’ya bildirim yapması, bir ay sonra 1200 kilo LEU’yu Türkiye’ye emanet etmesini içeriyor. Nükleer yakıt çubuğu üretip teslim için Batı’ya birkaç ay fazladan olmak üzere bir yıl veriliyor. Yani İran 1200 kilosundan oluyor, ‘güven’ sağlanıyor, ‘olağan şüpheli’ olmaktan çıkıyor.
Lakin mesele birini ‘ölümü gösterip sıtmaya razı etmekse’ bahane çok! Efendim İran’ın elindeki 1200 kilo LEU, 2 bin kilo olmuş da… İran topu topu bir ay içinde yarısını göndermek durumundayken itiraz niye? Hem de Rusya ile Çin, ABD’nin yeni yaptırım tasarısını bırakın ‘felç edici’ olmayı, İran’ı incitemeyecek hale sokmuşken.
‘Baklayı çıkarmak’
Geldik ‘baklayı çıkartmaya’; ABD Dışişleri sözcüsü Philip Crowley, nihayet söyledi: “İran uranyum zenginleştirme programını askıya almakta başarısız oldu.” Eh tabi Obama şart olmaktan çıkarmış olsa da bütün dertleri aslında İran’ın uranyum zenginleştirmeyi topyekûn durdurması!
İyi de neden? Başta ‘rejim değişikliği’ dediysek illa Irak’taki gibi anlamayın. İran’ın 50 yılı bulan ve ulusal gururun sembolü nükleer programının bağımsızlığından vazgeçmesi de bir nevi ‘rejim değişikliği’ olur. Uranyum zenginleştirme teknolojiniz yoksa, bağımlısızın demektir. Tüm haklarınızdan vazgeçer, uslu uslu bu teknolojiyi büyük ağabeylerinizden alır, oturursunuz. Misal, öyle İran’ın yaptığı gibi bölgede İsrail’in Filistinlilere reva gördükleri karşısında kolayca da dayılanamazsınız. Nitekim Samore, daha önce İran uranyum zenginleştirmeyi durdurursa yaptırımların kaldırılması, rejim değişikliği olmaz teminatı verilmesini, hatta normalleşmeyi önermişti.
İran hakikaten atom silahı ister mi bilmem, lakin istediğinin ‘nükleer teknoloji sahibi güç’ olarak kabul görmek olduğu açık. Bundan vazgeçerse pek de sorun kalmaz. Zira o vakit NPT’nin imzacısı bile olmadan ABD sayesinde yasadışı biçimde Ortadoğu’nun nükleer silahlı tek gücü olmuş İsrail dahil tüm dünya karşısında iyice aşağılanır. Ortadoğu’da ‘İsrail ‘i kollama’ hedefli tüm politikaların önü açılır.
Kaç bekerel, onu da ABD hesaplayacak
Asıl mesele, özelde İsrail’i istemediği her tür muhalefetten/rekabetten azede kılmak; genelde nükleer teknoloji tekeliyle alakalı. Yani dünyanın kalkınmakta olan güçlerinin bağımsız politikalar üretmesinden duyulan kaygı. Eh yarın Türkiye de İran gibi nükleer teknoloji üretmek isteyecek. Ne dedi Davutoğlu geçen hafta: “Nükleer teknoloji sadece benimdir, bu teknolojiyi sadece bir ülke grubu kullanabilir diyemezsiniz. Herhangi bir ülkeyi mutlak şüpheli ilan edip haklarından mahrum göremezsiniz. O zaman uluslararası hukuk olmaz.” Türkiye ile Brezilya’nın oyuna çomak sokarcasına kotardıkları anlaşmaya karşı müstehzi gülüşler atılarak lafın evrilip çevrilmesinin sebebi hikmeti burada…
Velhasılı kelam, İran sayesinde bir zincirleme nükleer reaksiyon başladı. Ama atom bombası değil çıkan ürün. Yeni çok kutuplu dünyanın iki radyoizotopu: Türkiye ve Brezilya… Kaç bekerel mi, onu da ABD hesaplayacak! Zenginleştirilmiş uranyum nelere kadir!
* Bekerel (radyoaktivite birimi)
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.