Pulling Back the Bowstring

<--

BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik yaptırımlarına Brezilya ile birlikte “ret” oyu kullanan Türkiye, “eksen kayması” tartışmalarının yeniden odağı haline geldi.

ABD Savunma Bakanı Gates ve eski İngiltere Başbakanı Tony Blair bu savrulmada AB’nin tam üyelik perspektifi vermeyişinin etkili olduğunu savundular.

Obama’nın başkan seçildikten sonra Ankara’ya yaptığı ilk ziyaretin etkisiyle Türkiye- ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açılacağını düşünen çevrelerde, “1 Mart tezkeresi”ne benzer düş kırıklığı yaşanıyor. Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, yaptırımlara rağmen İran’la diplomatik yolların kapanmayacağını açıkladılar ve bu mesaj “takas anlaşması”na imza atan Türkiye ve Brezilya’nın çabalarına anlam kazandırıyor. Ancak New York Times’ın nitelemesiyle, artık “uysal bir müttefik olmayan” Ankara’nın tutumunun yol açtığı “güven” krizinin gelecekte ne tür sonuçlar doğuracağı tahmin edilemez.

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin karşısına çıkan bölgesel ve küresel fırsatları iç siyasette güçlenmenin de bir aracı olarak kullanıyor. Gazze’ye yönelik Davos çıkışı bunun ilk işaretiydi. Geçen haftaki insani yardım filosuna yapılan İsrail saldırısı ise 9 Türk yurttaşının öldürülmesiyle ilişkilerde onarılmaz bir hasar açtı. Artık Ortadoğu coğrafyasında İsrail karşıtı ülkeler liginde Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye başı çekiyor.

Gün geçmiyor ki, İstanbul Doğulu komşularından birini ağırlamasın, Arap konferanslarına ev sahipliği yapmasın.

Bu politikanın mimarı, Türkiye’nin Doğu’ya yaslandıkça Batı’ya yaklaşacağını savunan Ahmet Davutoğlu olarak biliniyor. Akademisyenliği süresince Davutoğlu “stratejik derinlik” adını verdiği bu politikayı “yay” metaforu ile açıklamaya çalışmıştı. Yayı, İran’ı yanımıza, İsrail’i karşımıza alacak şekilde geriyoruz. Ancak okun düşeceği yer Batı mı belli değil. Okun yönü Batı’ya çevrilmiş olsa, “Türkiye nereye?” sesleri bu denli yükselmezdi.

Hükümet, İran’ın nükleer programını “takas anlaşması” ile denetleme misyonuna soyunurken, ABD’nin de bu girişime onay verdiğini savunmuştu. En azından başlangıçta böyleydi. Bu konsensüs sürüyor olsa, Hillary Clinton, Brezilya, İran ve Türkiye arasında imzalanan anlaşmayı “kâğıt” parçası diye nitelemez, ABD Başkanı Obama, son dakikaya kadar Erdoğan’ı iknaya çalışmazdı.

Ret oyu Washington-Ankara ilişkileri açısından yeni bir durumdur.

BM’de İran’a yaptırımları onaylayan güçlü küresel aktörlerle “ayrı düşen” Türkiye, bölgesel etkinliğini kullanarak dünya siyasetinde nasıl bir rol oynayacak bunu göreceğiz. Yeni dengeler kurulurken AB hedefinden uzaklaşılmamalı.

Türkiye İran’la ilişkilerini “komşuluk” temeline oturturken, bu ülkenin “demokrasi ve insan hakları” açısından sorunlu yönetim anlayışını, Gazze’deki İsrail vahşetine karşı çıkarken HAMAS’ın yöntemlerini onaylar duruma düşmemeli.

Yayı gererken koparmayalım!

About this publication