ÜÇ ayda her şey bu kadar mı tersine döner…
Maalesef döndü!
Nedenine geleceğim…
Önce üç aylık çarpıcı dönüşümün hikâyesi…
***
Amerika’nın en önemli düşünce kuruluşu Wilson Center üç ay kadar önce her yıl merakla beklenen çok saygın Kamu Hizmeti Ödülü’nü “Türkiye’nin dış itibarının artırılmasındaki katkılarından dolayı” Ahmet Davutoğlu’na vereceğini açıkladı.
Geçmişte bu ödülü alanlar arasında Brezilya Başkanı Lula ve Hindistan Başkanı Kalam gibi saygın isimler de var, Kissinger, McCain gibi önemli Amerikalı siyasetçiler, Frank Gehry ve Barbara Walters gibi etkin mimar ve gazeteciler de…
Dahası Wilson Center mart ayında “Kurumsa+l Yurttaşlık” ödülünü de Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’e vereceğini açıkladı.
“Modern ticari uygulamalar ve yönetim sistemlerinin Türkiye’ye getirilmesine öncülük ettiği için…”
***
Bugüne kadar bu ödüle aday gösterilen Türk yok.
Oysa bu yıl Türkiye’ye iki ödül birden geliyor…
Daha doğrusu dün akşam İstanbul’da yapılan bir törenle Davutoğlu ve Şahenk bu prestijli ödülü aldı.
Aldı ama Amerika’da ortalık karıştı…
Çünkü Kamu Hizmeti Ödülü’nü Ahmet Davutoğlu’na vereceğini üç ay önce açıklayan Wilson Center’ı o zaman alkışlayan birçok Amerikalı siyasetçi, tam ödül töreni yaklaşırken, Türkiye’nin önce İsrail, arkasından İran üzerinden Amerika ile karşı karşıya gelmesinden dolayı, merkezin yöneticisi Lee Hamilton’u topa tutmaya başladı…
***
Öyle ki New York Temsilciler Meclisi üyesi Gary Ackerman, Hamilton’a yazdığı sert mektupta ödülün iptal edilmesini bile istedi.
Dünya barışına katkı sağlamak amacıyla Amerika’nın en entelektüel başkanı Woodrow Wilson adına kurulan merkezin gelir kaynağı büyük ölçüde Amerikan Kongresi’nden geldiği için Wilson Center iki arada bir derede kaldı.
Çünkü onlar bu ödülü Davutoğlu’na Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’da oynadığı barışçıl ve diplomatik rolden dolayı verdiklerini açıkladılar.
***
Hakikaten de o günlerde Amerika ve Avrupa’da birçok siyasetçi savaşın eşiğine gelen Gürcistan ve Rusya arasında mekik dokuyan, Irak’ta asla bir araya gelmez denen tarafları uzlaştıran, İran’ı diplomasi masasında tutmak için canhıraş çalışan, Sırplarla Boşnakları barış masasına oturtan, Ermenistan ile protokollere imza atan Davutoğlu’nu “hayranlık” hatta “kıskançlıkla” izliyordu.
Oysa ödülün verileceği 17 Haziran’a doğru Türkiye bir anda Ortadoğu’daki en önemli müttefiki İsrail ile savaşın eşiğine geldi…
Çok kritik bir anda “çekimser” bile kalmayarak İran’ı Amerika’ya tercih ettiği izlenimi verdi.
***
Wilson Center’ın gözünde Davutoğlu üç ay önce bölgesini barış havzasına çevirmeyi vaat eden ve bu vaadi doğrultusunda “yaratıcı” ve “yapıcı” çözüm önerileri geliştiren çok önemli bir devlet adamıydı…
Bu yüzden kamu ödülünü ona vermekte hiç tereddüt etmediler…
Ama bugün Davutoğlu’nun dolayısıyla AK Parti Hükümeti’nin Amerika’daki imajı üç ay öncesinin tam tersi…
“İran’la dostluğu Amerika’ya tercih eden, 60 yıllık müttefiki İsrail’i Abbas’ın değil, Hamas’ın yanında yer alarak eleştiren, her fırsatta İsrail’e katil derken tescilli katil Sudan Devlet Başkanı’nı Türkiye’ye davet eden, Netanyahu Hükümeti’ni en ağır biçimde suçlarken, seçimlere hile karıştıran-muhalifleri bastıran Ahmedinejad’a asla laf etmeyen bir Davutoğlu ve Türkiye…”
Peki nasıl oldu da üç ay önce hiç tereddüt etmeden Davutoğlu’na Amerika’nın Nobel Barış Ödülü olarak bilinen Kamu Hizmeti Ödülü’nü vereceğini açıklayan ve o günlerde alkışlanan Wilsoncular tam ödülün verileceği gün Amerikan Senatosu’nda ateş altında kaldılar…
Maalesef üç ayda her şey tersine döndü…
Dünün “Barış Adamı” bir anda “Savaş Lordu” ilan edildi…
Barış ödülüne savaş cezası eklendi…
Nedenine yarın geleceğim…
Leave a Reply
You must be logged in to post a comment.