The End of the “Obama Dream”?

<--

Salı günü ABD’de 2010 ara seçimleri yapıldı. Seçim sonuçları Obama Yönetimi’nin rakibi Cumhuriyetçiler karşısında gerilediğini gösteriyor. Önümüzdeki iki yıl ABD yönetimi koalisyon gibi çalışacak. Cumhuriyetçilerse iç siyaset ve ekonomi başta olmak üzere birçok konuda daha fazla söz sahibi olacak. ABD devlet yapısında dış politikanın oluşumu neredeyse tamamen yürütmede olduğundan, yeni seçim sonuçlarının dış politikadaki izdüşümü nispeten kısıtlı olacak. Kongre’deki yeni dönemde İsrail Lobisi’nin biraz daha güçlendiğini göreceğiz. Türk-Amerikan ilişkileri açısından bu değişikliğin büyük bir etkisi olmayacaktır. Türkiye için geçen dönemden kalan riskler devam edecek, asıl problem ise İsrail ve İran konusunda yaşanacaktır. Türkiye’yi bu noktada zorlayacak 3 ana konu ise silah satışları, büyükelçi ataması ve soykırım karar tasarısı olacaktır.

İç siyaset ve ekonomiye etkisi

ABD’de her iki yılda bir seçim yapılır. Ara seçimlerde, diğer seçimlerden farklı olarak başkanlık için oy kullanılmaz. Bu seçimlerle Kongre’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi üyelerinin tamamı iki yıllığına, Kongre’nin üst kanadı Senato’nun üçte biri altı yıllığına, süresi biten Valiler ise dört yıllığına seçilir. Son seçimlerde bu üç alanda da Cumhuriyetçilerin ezici bir galibiyetine şahit olduk. ABD siyasi sisteminde ara seçimler başkanın halk nezdindeki popülaritesini göstermesi açısından önemlidir. Ancak dış politika kararları yürütme tarafından alındığından, ara seçimler temel değişikliklere yol açmaz. Başkanların ara seçimlerde kaybetmesi ise neredeyse vaka-ı adiyedendir. Daha önce hem Ronald Reagan hem de Bill Clinton ara seçimlerde ağır birer yenilgi tatmışlardı. Yine de Obama’nın yaşadığı bunlardan çok daha ağır, neredeyse bir hezimet. Bunun en önemli nedeni ise ekonomi. Obama’ya 2008’de seçimleri kazandıran ekonomik kriz bu sefer de büyük bir seçim yenilgisi yaşattı. Seçim sonuçlarının doğrudan etkisi Obama’nın bütçe için başvuracağı Temsilciler Meclisi’nde hissedilecektir. Cumhuriyetçiler istemedikleri her türlü bütçeye müdahale edebilecek, ek koşullar getirebilecek, istemedikleri konulara para ayrılmasını engelleyebilecekler. Temsilciler Meclisi’nde komisyon başkanlıkları Cumhuriyetçilere geçeceğinden, bu komisyonlara bakanlar, bürokratlar, generaller sık sık davet edilecek, kendilerine halkın gözü önünde uzun ve zorlayıcı sorular sorularak Obama yıpratılmaya çalışılacaktır. ABD sisteminde dış politikada söz Senato ile yönetim arasında paylaşılmıştır. Nispeten daha elit bir meclis olan Senato, büyükelçiler başta olmak üzere birçok üst düzey görevlinin onaylanmasının yanı sıra, belli uluslararası anlaşmaların imzalanması noktasında da önemlidir. Bu nedenle de dış politika yapımında Senato’nun kısmi öneminden bahsetmek mümkün. Senato’da hâkimiyet halen Demokratlarda olduğundan, Obama’nın eli bu alanda rahat olacaktır. Bununla birlikte Temsilciler Meclisi’nde bütçe sorunları yaşanacak, daha da önemlisi Cumhuriyetçiler muhalefet etmek istedikleri, hükümeti zor duruma zor duruma düşürmek istedikleri alanda tartışmalı isimleri ifade vermeye çağırarak Obama’yı zorlayabilirler. Bu seçimlerde İsrail Lobisi’ne yakın isimlerin güçlenmesi sık sık İran konusunda daha provakatif bir üslupla bu konunun tartışıldığını gösterecektir bize. Aynı şekilde Filistin-İsrail meselesi konusunda ve hatta Türkiye konusunda da somut bir karşılığı olmayan ancak bolca gürültü çıkarma potansiyeline sahip oturumlar gerçekleşecektir. Nihai tahlilde ise kısmen pazarlık yapmak zorunda kalsa dahi kontrol yine Obama’da olacaktır.

Bizi nasıl etkiler?

Türkiye’nin şu an itibariyle Kongre ile ilgili 3 ana meselesi var: Büyükelçi atanması, silah satışları ve soykırım karar tasarısı. Bağdat Büyükelçiliğine atanan Ankara Eski Büyükelçisi James Jeffrey 31 Temmuz’da ayrıldığından beri yerine yeni bir büyükelçi getirilmiş değil. Obama Yönetimini atamak istediği Francis Ricciardone ise Senato’dan ara seçimler öncesi onay alamamıştı. Ankara’ya büyükelçi atanması, demokratların daha güçlü olduğu dönemde dahi gerçekleşmemişken, bu dönemde atanması daha da zor olacaktır. Obama, ya uzun süre bu konuda bekleyecek ya da başka bir ismi tercih edecektir. Ancak her halükarda bu alanda yeni durum söz konusu değil. Bu konuyu asıl sorun etmesi gereken ise ABD Yönetimi olmalıdır. Silah satışları konusunda asıl sorunu oluşturan İsrail Lobisi idi. Geçen dönemde de Türkiye’nin istediği bilinen ve satışı için Kongre onayı gereken yüksek teknoloji ürünü silahların satışı konusunda ciddi bir değişiklik olmadı. Zira bu satışlar neredeyse İsrail-Türkiye ilişkisine odaklandığından, asıl mesele Kongre’nin mevcut yapısı değil, Türkiye-İsrail ilişkileridir. O nedenle de bu konunun ara seçim sonuçlarından pozitif ya da negatif etkilendiğini söylemek mümkün değildir. Ancak hâlihazırda İsrail Lobisi’ne yakın isimlerin artması, silah satışını bu konuya daha da irtibatlı hale getirmiştir. Öte yandan Demokratların İsrail’le ilişkisi daha organik ve kategorik iken, Cumhuriyetçilerin ilişkisi ulusal güvenlik söz konusu olduğunda daha pragmatiktir. Bu da Türkiye’nin ABD güvenlik mimarisinde doldurduğu yere göre şekillenecektir. Bu nedenle Türkiye-ABD güvenlik ilişkileri olumlu bir mecraya girdikçe Türkiye’nin Kongre’deki ağırlığının da paralel şekilde artacağını düşünmek gerekir. Soykırım tasarısı konusunda ise Türkiye daha iyi durumda denilebilir; zira yeni Meclis sözcüsü John Boehner Türkiye’nin pozisyonuna daha yakın durmakta. Ancak Dışişleri Komisyonu’na başkan olan ailesi İstanbul kökenli Sefarat, kendisi Kübalı İlena Ros-Lehtinen soykırım tezlerine mesafeli olsa da İsrail Lobisi’ne ve Likud çizgisine oldukça yakın bir isim olarak öne çıkıyor. Daha önceki başkan Berman’ın Beyaz Saray’a yakınlığı kendi başına hareket etmesini nispeten engelliyordu. Ros-Lehtinen ise bu konuda Obama’ya rağmen adım atmaya daha temayüllü olacaktır.

Sonuç olarak, ara seçimlerin ne ABD dış politikasına ne de Türk- Amerikan ilişkilerine doğrudan etkisi olacaktır. Yeni Kongre yapısı İsrail Lobisi’ne daha yakın olduğundan, Kongre’den Türkiye aleyhine daha fazla ses duyulacak, bu seslerle Türkiye iç siyasetine etki edilmek istenecektir. Ancak bu etki de, soykırım tasarısı dışında, genelde sadece ses çıkarma düzeyinde kalacaktır. Yine de bu dönemde Türkiye aleyhine son derece sürpriz konularda, beklenmedik oturumların yapılma ihtimali oldukça yüksektir.

About this publication