The U.S. and the Chaos in the Middle East

<--

Devlet bütçesi konusunda Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin bir türlü anlaşamaması nedeniyle devlet kurumlarını bir süre kapatmak gibi bir kepazelikten son anda kurtulan Obama yönetimi cuma gecesi rahat bir nefes aldı. Şimdi Washington’un bir an evvel Ortadoğu’da biriken sorunlara eğilmesi gerekiyor. Her ne kadar en acil sorun Libya’da devam etmekte olan savaş olsa da, krize dönüşmüş başka birçok mesele var bölgede.

Bilindiği üzere Yemen ve Suriye’de işler her gün daha da kötüye gidiyor ve her iki ülke de ABD için stratejik açıdan son derece önemli.

Suriye hem Lübnan ve İsrail hem de İran nedeniyle bölgedeki güç dengeleri açısından anahtar. Aynı zamanda Hamas ve Hizbullah ile olan organik bağları nedeniyle ABD için sorunlu bir ülke. Öte yandan “Beşar Esad ve Şam’daki rejim çökerse, mezhep savaşı başlar ve ülke parçalanır” korkusu var Washington’da.

Bu nedenle Suriye’deki statüko ehven- i şer olarak kabul görüyor. Yemen ise hem körfez petrollerine yakınlığı hem de bölgedeki Sünni-Şii dengesi açısından kritik. Ülkede 32 yıldır devam eden Ali Abdullah Salih rejimi muhtemelen son günlerini yaşıyor. Ama gidenin yerine kim ve ne gelecek bilinmiyor. Amerikan istihbarat birimlerine göre, Yemen, Ortadoğu’da El Kaide’nin en güçlü olduğu yer. Bu bir tesadüf değil, zira Yemen Arap dünyasının en fakir ve de siyasi açıdan en kırılgan ülkesi. Rejim çökerse Yemen’in Somali gibi bir korsan devlet haline gelmesi ciddi bir olasılık.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi Mısır’da ciddi bir ekonomik kriz kapıda bekliyor.

Askeri yönetim ekonomiyi idare edemiyor ve siyasi gerginlikler tekrar tırmanıyor.

Bahreyn’de ise, fırtına öncesi sessizlik hâkim. Geçici istikrara rağmen her an orası da tekrar kana bulanacak gibi. Irak ve Afganistan’da devam eden sorunlar ise artık ön plana çıkmıyor bile.

Böylesine kaotik bir tablo ile karşı karşıya olan Obama yönetimi strateji üretmek yerine kriz yönetimiyle uğraşıyor. Öncelik sırasına konulan krizler arasında Libya haliyle üst sırada. ABD her ne kadar topu NATO’ya atmış olsa da, Fransa ve İngiltere liderliğinde devam eden askeri operasyonun sorunu çözmekten uzak olduğunun farkında. Kaddafi ile rejim karşıtı güçler arasında devam eden çarpışmalar net bir zafer veya mağlubiyet yaratmıyor.

Cephede aylar sürecek bir düğümlenme söz konusu. Bu durumda Washington’da ibre siyasi çözüme dönüyor.

Kaddafi ile karşıtları arasında bir siyasi diyalog için henüz erken. Ama yapılan hesaba göre iki üç hafta daha devam edecek ve muhtemelen sonuç getirmeyecek askeri operasyonlar sonrasında siyasi bir formül kaçınılmaz hale gelecek. İşte bu aşamada arabuluculuk için Türkiye’ye şu an olduğundan çok daha olgunlaşmış bir fırsat çıkacaktır.

Her ne kadar Türkiye’nin her konuda arabuluculuk hevesi Washington’da artık kanıksanmış ve bazen ciddiye alınmayan bir durum olsa da, Libya konusunda bu rolü oynayacak ülkelerin başında gene de Türkiye geliyor. Türkiye’nin bu konuda çok hevesli gözükmek yerine, biraz daha sabretmesi yerinde olacaktır.

Son olarak kısaca Washington’un pek yakında başını ağrıtacak Filistin devletinin tanınması konusuna değinelim. Bilindiği üzere, Filistin yönetimi tek taraflı olarak kendi devletini ilan etme yönünde bir siyasi iradeyi yaklaşık iki yıl önce ortaya koydu. Filistin devletinin uluslararası toplum tarafından tanınması ve BM çatısı altında yerini alması son derece normal karşılanmalı. Bu nedenle İsrail ve ABD eylül ayında, BM Genel Kurulu’nda bir kez daha tek başına kalmak riskiyle karşı karşıya.

Ama kriz yönetmekten başını kaldıramayan Washington bu önemli konuya zaman ayıramıyor bile.

About this publication