It is no secret that American-Turkish relations have entered a rough patch. Moreover, it is clear that this relationship is likely to get worse before it gets better. Our interviews with American diplomats and journalists, as well as input from experts, agree on this point.
Of course, Congress is the main issue. In Congress, it is clear that the climate is turning increasingly sour for Turkey. For this trend to change there needs to be progress on three issues: Turkish-Israeli relations, Turkish alignment with its NATO allies concerning Iran, and Ankara’s initiative to restore life to the Zurich Protocols signed between Turkey and Armenia.
Looking at current developments, it is obvious that relations between Washington and Ankara are not likely to warm up any time soon. First, Turkey is explicitly demanding compensation and an apology for the Turkish citizens killed in the Blue Marmara operations. This has become a question of saving face for Turkey. Like all states, Turkey is responsible for protecting the rights of its citizens. However, Israel has been intransigent in the face of Turkish demands, on an issue of saving face as well. Taking into account the composition of Israel’s government, Israel‘s stance is not likely to show any flexibility in the near future.
In this context, despite its strategic interests and obvious bias, the U.S. is overtly favoring Israel over Turkey. We saw this clearly from U.S. actions at the United Nations. At the same time, America believes that Turkish President Abdullah Gul missed an important opportunity when he rejected meetings with Israeli heads of state at the UN General Assembly. It is claimed that this only worsened the sour climate in Congress.
In terms of Iran, Turkey’s vote against sanctions in the UN Security Council is still reverberating in Washington. Additionally, Turkey’s refusal to comply with U.S. unilateral sanctions against Iran has produced a negative effect, despite the fact that Turkey has no legal responsibility to comply with these sanctions.
Our American interlocutors repeatedly assert that Turkey is seen as the “weak link” in the chain of compliance. The administration plans to reiterate its concerns when State Minister Zafer Caglayan visits the U.S. on November 17.
Additionally, it seems that Washington is holding Ankara responsible for the sluggish implementation of the Zurich Protocols signed between Turkey and Armenia. Turkey has criticized the Armenian Constitutional Court’s rulings on the protocols strongly as causes for this loss of momentum, but Washington does not seem to be taking these criticisms very seriously.
In short, Washington believes that Turkey did not enter this process in good faith. Instead, it thinks that Turkey is using the process only as a tactic to keep Obama from describing the killing of Armenians as “genocide.”
The fact that our interlocutors have labeled all of Turkey’s retorts to these arguments as “unconvincing” shows that opinions have ossified on the Hill. Under these conditions, not only the Armenian lobby, but also any group harboring grievances against Turkey seeks to benefit from this anti-Turkish climate.
Meanwhile, many congressional representatives are already so angry at Turkey over the Iran issue that they do not need any persuasion from lobbies. This general picture shows that U.S.-Turkish relations are unlikely to return to their previous level of closeness any time in the near future. Moreover, if other problems are added to the ones I have discussed above, the atmosphere is only going to become tenser. Some U.S. officials are even saying that without some good crisis management, U.S.-Turkish relations could turn into a train wreck.
Türk-ABD ilişkilerinin gergin bir dönemden geçtiği sır değil. Bu ilişkilerin düzelmeden önce daha da gerilmesi olasılığının yüksek olduğu belirtiliyor. ABD’li diplomatlar ve gazetecilerle yaptığımız sohbetlerin yanı sıra, Washington’da çalışan ve Türk-Amerikan ilişkilerine kafa yoran araştırmacılardan aldığımız mesajlar bunu gösteriyor.
Esas sorun tabii ki ABD Kongresi’nde. Oradaki havanın ciddi şekilde Türkiye aleyhinde esmeye devam ettiği belirtiliyor. Bu havanın dağılmasının ise üç konuda ilerlemeye bağlı olduğu söyleniyor.
Bunlar Türkiye ile İsrail ilişkilerinin düzelme rayına girmesi, Türkiye’nin İran konusunda NATO müttefiklerine daha yakın pozisyon alması ve Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan Zürich Protokolleri’nin hayata geçirilmesi için Ankara’nın çaba sarf etmesi olarak sıralanıyor.
Bu listeye bakıldığında, Ankara ile Washington arasındaki soğukluğun yakın zamanda giderilmesi asçısından ortamın çok parlak olmadığı görülüyor. Her şeyden önce İsrail meselesine bakarsak Türkiye, anlaşılır bir şekilde, İsrailli askerler tarafından Mavi Marmara baskınında öldürülen Türkler için İsrail’den hâlâ özür ve tazminat bekliyor.
Beklemenin ötesinde bu Türkiye açısından bir onur meselesi oldu. Sonuçta her devlet gibi Türkiye de vatandaşlarının hakkını korumak zorunda. Buna karşın İsrail de özür dilememeyi ve tazminat ödememeyi adeta bir onur meselesine dönüştürmüş bulunuyor. İsrail’deki iktidarın kompozisyonu düşünüldüğünde, bu durumun yakın tarihte değişmesi zor görünüyor.
Bu çerçevede ABD, stratejik tercihine binaen, haksız da olsa İsrail’i Türkiye’ye karşı kolluyor, ki bunu BM’de açıkça gördük. Washington aynı zamanda Cumhurbaşkanı Gül’ün BM Genel Kurulu sırasında İsrail Cumhurbaşkanı Peres ile Amerikalıların ifadesiyle, “görüşmeyi reddetmesiyle” de “önemli bir fırsat kaçırdığına” inanıyor. Bunun Kongre’deki olumsuz havayı daha da körüklediği söyleniyor.
İran konusundaysa, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’nde İran yaptırımlarına karşı oy kullanmasının Washington’da hâlâ yankılandığı anlaşılıyor. Türkiye’nin, aslında uymak zorunda olmasını gerektiren yasal bir durum yok iken, ABD’nin İran’a tek taraflı olarak koyduğu yaptırımlara uymayacağını açıklamasının da olumsuz bir etki yarattığı belirtiliyor.
Türkiye’nin özellikle İran’a konan mali yaptırımlar konusunda “zayıf halka” olarak görüldüğünü tekrar eden ABD’li muhataplarımız, 17 Ekim’de başlayacak ABD ziyareti sırasında bunun Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’a hissettirilmesinin şaşırtıcı olmayacağını kaydediyorlar.
Aradan geçen zamana rağmen Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan Zürich Protokolleri’nin hayata geçirilememiş olmasının faturasının da Washington tarafından Ankara’ya çıkarıldığı görülüyor. Bu arada, Türkiye’nin Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin protokoller hakkında aldığı karara ilişkin argümanları da fazla ciddiye alınmıyor.
Özetle, Türkiye’nin bu protokoller işine, uygulamak için değil de sırf Başkan Obama’nın “soykırım” kelimesini telaffuz etmesini engellemek için girdiğine inanılıyor. Muhataplarımızın kendilerine sunduğumuz karşı argümanları “inandırıcı değil” diye eleştirmeleri ise, Washington’da bu konuda bir sabit düşüncenin oluştuğunu gösteriyor.
Genel durum böyle olunca nisan ayı geldiğinde Türk-ABD ilişkilerinin “iyicene ısınacağına” inanılıyor. Sadece Ermeni lobisinin değil, Türkiye’ye karşı şu veya bu nedenle kuyruk acısı duyan her türlü kesimin Kongre’deki Türkiye aleyhtarı havadan yararlanmak istediği kaydediliyor.
Bu arada İran nedeniyle Türkiye’ye zaten kızgın olan ve bu yüzden herhangi bir lobinin ikna çabasına ihtiyacı olmayan çok sayıda Kongre üyesinin bulunduğu da belirtiliyor.
Bu genel tablo karşısında Türk-ABD ilişkilerindeki eski düzeyin yakın bir gelecekte tekrar yakalanması gerçekten de zor görünüyor. Bu arada yukarıda ele aldığımız sorunlara yenileri de eklenirse, ortamın daha da gerileceği aşikâr. “İyi idare edilemezse bu yol Türk-ABD ilişkilerinde bir tren kazasına kadar gidebilir” diyen Amerikalılar bile var.
This post appeared on the front page as a direct link to the original article with the above link
.