America’s Cultural Codes

<--

“Proud Boys” kelime olarak, gururlu, cüretkâr, küstah, kendini beğenmişler, sağ veya sol fark etmeden üstünlük iddiasında bulunanları ifade etse de Amerika’nın yeni ırkçı örgütünün ismi oldu. Trump, Biden ile münazarasında, bir nefret grubu olarak tanımlanan ve sol görüşlü mitinglere karşı şiddeti körükleyen Proud Boys’u kınamayı redderken, gruba “kenara çekilip beklemelerini” söyledi… Kendini “Batı yanlısı bir kardeşlik örgütü” olarak tanımlayan Proud Boys, beyaz üstünlükçü bir grup.

Bu tür örgütler ne Batı dünyası için ne Amerika için yeni değil. “Beyaz” kavramı sadece DNA ile taşınan deri rengi ile sınırlı değil. Dil, din, mezhep birçok sosyal kültürel kodları var. Germen ve Aryan ırkı kesin olsa da etrafındakiler tartışmalı. Bir kavle göre Slavlar da Doğu Avrupa halkları da beyaz olarak kabul edilmiyor. Alev Alatlı Nasihatnâme’de “öjeniks” kavramının Amerika’nın köklerinde nasıl yer ettiğini ve kurumsallaştığını anlatırken bu kavramın içeriğini bir başka kavramla bütünleyerek şöyle açıyor: “Three Matters” yani İngiltere, Fransa ve Roma’nın mitolojik literatür ve kültürel değerlerini koruyanlar…” (Nasihatname)

Trump-Biden münazarasında konu olan bu kavram eski Yunan’dan bu yana eskimeyen bir sınıflamayı yeniden hatırlattı. İyi ki kullandı da biz de bir kez daha hatırladık Amerika’nın kültürel kodlarını…

BILL GATES KURTARICI MI, YOK EDİCİ Mİ?

ABD’nin en zengin 12 zenginin, koronavirüs salgını döneminde servetlerine yüzde 40 artışla toplam 283 milyar dolar katması pek çok habere konu oldu. Bu ve beraberinde pek çok haber pandemiyle birlikte küresel zenginleri, küresel ittifakları ve dolayısıyla dünya sistemini de sorgulatıyor. Bunlardan birisi de Bill Gates… Gates’in sağlık üzerine yaptığı konuşmalarının küresel ittifakların çıkarlarını korumak adına yapıldığını söyleyenler çoğunlukta. Pandeminin dünya sistemine ilişkin farkındalığı artırdığı bir gerçek. Buraya Hindistanlı aktivist Vandana Shiva’nın “Bill Gates’in hayata açtığı savaşa karşı nasıl direnebiliriz?” başlıklı yazısından bir not iliştirmek isterim: “… Sorunları belirlemek için parayı veriyor, sonra da kendi nüfuzunu ve parasını kullanarak çözümlerini dayatıyor. Ve bu süreçte daha da zenginleşiyor. Onun ‘finansman desteği” doğanın ve kültürün, biyolojik çeşitliliğin ve demokrasinin yok olmasıyla sonuçlanır. Onun insancıllığı sadece kapitalizmi değil emperyalizmi de kapsıyor…”

Koronovirüs ile birlikte küresel sermayenin bedenlerimizi istila ettiğini yazanlar bile var… Komplo teorilerinin ötesinde, gerçek verilerle dünyanın bu halini çok daha iyi çalışmak lazım ki başımıza gelebileceklere karşı hazırlıklı olalım…

İSTANBUL’UN GÖÇMEN GİRİŞİMCİLERİ

IMRA Uluslararası Göç Derneği tarafından yapılan, Prof. Dr. Ömer Çaha, Prof. Dr. Ayşegül Komsuoğlu Çıtıpıtıoğlu, Prof. Dr Yusuf Adıgüzel, Doç. Dr.Ahmet Oğuz Demir ve Oğuzhan Altınkoz tarafında yürütülen İstanbul’daki göçmen girişimcilere ilişkin araştırma raporu yayınlandı. Oldukça ilginç verileri olan araştırma Türkiye’de uyum meselesin sosyal ve kültürel alanın dışında, ekonomi sahasına dikkat çekiyor. Bu konuda tartışmayı yardım ekonomisinden çıkartarak kendine yetebilirlik çerçevesine çıkartıyor. Göçmenlerin ekonomik dünyasını anlamak, gerekli becerileri desteklemek, geliştirmek için hâlihazırdaki potansiyele dikkat çekiyor. Girişimcilerin desteklenmesi ev sahibi ülke açısından da ayrıca önemli fırsatlar yaratıyor.

Araştırma verilerine göre göçmenler son 4-5 yılda daha çok girişimci olmuşlar. Toplumun baskısı, bürokratik işlemler, dil engeli sermaye girişimleri etkiliyor. Çoğu kendi imkânlarıyla işletmelerini kurmuşlar. Yüzde 59.8’i kendi ülkelerinden getirdikleri parayla işletme açmışlar. Türkiye’de kazandığı parayla işletme kuranların oranı yüzde 26. Arkadaş ve çevre desteği yüzde 14.2. Ortak amaçları “Türkiye’de daha iyi bir yaşam kurma arzusu”. Yüzde 72’si mevcut işini burada da sürdüren işletmeler kurmuş. Geleceklerini artık burada görüyorlar. Yüzde 52’si hizmet sektöründe, yüzde 34.4’ü ticaret ve pazarlama sektöründe faaliyet gösteriyor. İşletmeler market, bakkal, hazır gıda satıcılığı, restoran, pastane, kuaför gibi sıralanıyor. Araştırmanın ilginç bir noktası da bu girişimlerin yüzde 10.7’si uluslararası pazara hitap ediyor. Hem geldikleri hem civar ülkelere ihracat yapıyorlar. İşletmelerin cinsiyet açısından bakıldığında ise sahiplerinin yüzde 29’u kadın olduğu görülüyor.

Araştırmaya göre, toplumun 3’te biri bu işletmelere olumsuz bakıyor. Göçmen girişimcilerin yüzde 27’si Türkiye’de karşılaştığı en büyük zorluk olarak ayrımcılık ve dışlanmayı söylüyor.

Göçmen girişimcilerin başka ülkelerle ticaret yapma kapasiteleri çok daha fazla olabilir. Bu kapasitenin değerlendirilmesi, onların bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi, göçmen girişimcilerin iktisadi etkinliğini çeşitlendirmeye katkı sağlayacaktır. Göçmenlerin topluma uyumunda öncelikli politikalar arasında girişimciliği desteklemek mutlaka yer almalı. Türkiye’de yaşayan göçmenlere ekonominin penceresinden bakan bu araştırma mültecilerin sorun odağı ya da yardım konularıyla konuşulmasının ötesinde başka bir pencereyi önümüze açıyor. Araştırma ekibine gönülden teşekkürler.

About this publication