It doesn’t take much to see that Turkey is in the priorities list of the new US administration, if the president is making his first overseas visit to Turkey, of all the other countries. There is no doubt about that.
The Obama administration doesn’t want to lose Turkey. It is trying to extend and improve their relationship. They are doing this for several reasons, none of which are secrets. Iraq, Syria, Lebanon, Israel and Palestine, which are very close to Turkey, are in the ‘problematic region’ for the U.S. Russia is also close to this region. Energy transportation channels from the Caspian Sea all the way to the West are, again, in this region. Afghanistan is also in this region. And Turkey is in the heart of this important region.
Turkey is a Muslim country, and despite a number of shortcomings, it is secular and has democracy. It has a strong army. It is part of Europe. It is an ally of the U.S. and a member of NATO. It is also in the process of becoming a member of the European Union.
It appears that the U.S. is well aware that it will need Turkey to help in this ‘problematic region’. Therefore, the Obama administration has prioritized improving the relationship with Turkey. Most likely, generals like Richard Holbrooke, who have been emphasizing Turkey’s importance to the U.S. since the Clinton administration, have played a role in this prioritization.
A question comes to mind: wasn’t Turkey important for the U.S. during the Bush administration? Of course it was, but their arrogance, extreme moves and kidnapping Turkish soldiers in Middle East ‘by mistake’ had a very bad impact on the Turkish-American relationship. Most importantly, Bush administration and Turkey had different plans in mind for the Middle East. Bush was planning to invade Iran after Iraq and wasn’t comfortable with the dialogues between Turkey, Iran, Syrian and Hamas. But things have changed. Obama is planning to leave Iraq alone and seems to be more sensitive to Turkey’s concerns about PKK and issues in North Iraq. Obama is helping Iran, which means he will possibly be in good relationships with Syria and Hamas too.
During the Bush administration, cold winds were blowing between the U.S. and Russia. The fact that Turkey was improving its relationship with Russia was frowned upon in Washington. Obama is now not only working on improving the relationship with Russia, but also trying to change the arrogant attitude the Bush administration had towards Europe.
The need for global action to overcome the global financial crisis is accepted both in Washington and at the G20 gathering. In other words, Obama administration is getting ready to follow a completely different path than that of the Bush administration. The change in Washington is in favor of Turkey. Bringing peace in Middle East is not contradicting Turkey's foreign politics.
To cut a long story short, if all goes well, Obama's visit to Ankara will open a new chapter for Turkish-American relationship. It is also worthwhile to say that if the visit goes well, it will help Prime Minister Erdogan to strengthen the stability of his administration. However, in order to accomplish this, Erdogan needs to reinitiate the reformist efforst on the way to EU and as New York Times pointed out in yesterday's issue, he should give up the bossy attitude he displayed in the case of the Dogan Media Group.
Başkan Obama hoş geldi ama...
Sözü uzatmak yersiz. Eğer bir Amerikan Başkanı, Barack Hussein Obama, Beyaz Saray’a taşınmasından sonra daha dört ay bile geçmeden ilk ikili denizaşırı ziyaretini Türkiye’ye yapıyorsa, yeni Amerikan yönetiminin öncelikler listesinde Türkiye’nin önemi ortaya çıkar.
Bu açıdan herhangi bir kuşku yok.
Şu da söylenebilir:
Başkan Obama Amerika’sı Türkiye’yi kaybetmek istemiyor, önemsiyor ve Türkiye’yle dostluk ve işbirliğini derinleştirmek istiyor.
Nedenleri sır değil.
Amerika’nın ‘sorunlar coğrafyası’na baktığınız vakit Irak, İran, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin görülür. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri ya da petrol alemi dikkati çeker.
Rusya bu coğrafyaya bitişiktir.
Hazar Havzası’ndan Batı’ya doğru açılan enerji yolları ve enerji güvenliği gibi yaşamsal bir konu, yine bu coğrafya kapsamındadır.
Balkanlar-Kafkasya-Ortadoğu’dan oluşan şeytan üçgeniyle de, Afganistan’la da kesişir bu coğrafya.
Türkiye işte Amerika’nın bu ‘sorunlar coğrafyası’nın tam yüreğindedir.
Üstelik büyük ve güçlü bir ülkedir. ‘İslam ülkesi’dir ama birçok eksiğine rağmen bir demokrasidir, laik bir cumhuriyettir.
Güçlü bir ordusu vardır.
Batı’nın bir parçasıdır, ABD’nin dostu ve müttefikidir ve NATO üyesidir. Aynı zamanda AB’ye ortaklık süreci içindedir.
Şu rahatça söylenebilir:
Yeni Amerikan yönetimi, kendi ‘sorunlar coğrafyası’nda Türkiye’yle çok işi olduğunun bilinci içinde gözüküyor.
Başkan Obama yönetimi, bu nedenle güçlü, istikrarlı ve demokratik -AB yolundaki yürüyüşünü de sürdüren- bir Türkiye’nin Amerika’yla yakın işbirliğini öncelikler gündeminin üst sıralarına koymuş durumda.
Başkan Obama’nın Richard Holbrooke gibi, bir bölümü Başkan Clinton döneminden gelen kurmayları arasında “Türkiye’nin kazanılması“ görüşünün ağır basması hiç kuşkusuz bu gündem sıralamasında rol oynamıştır.
Şu soru akla takılıyor:
Başkan Bush döneminde de Amerika açısından Türkiye önemli değil miydi? Önemliydi tabii.
Ancak, Bush döneminde Neo-Con’ların iflah olmaz kibiri ve çılgınlık halleri her şeyin önüne geçmişti. 1 Mart tezkeresi ve ‘çuval rezaleti’yle de Türk-Amerikan ilişkileri dibe vurmuştu.
Belki daha önemlisi, Başkan Bush Washington’uyla Ankara’nın bölgeye dönük dış politika vitesleri farklıydı.
Başkan Bush, Irak’tan sonra İran’a vurmak niyetindeydi. Türkiye’nin İran’la, Suriye’yle, Hamas’la diyalog açılımlarından rahatsızdı.
Şimdi durum değişti.
Başkan Obama, Irak’tan çekilmenin planları içinde. (Ayrıca Obama, Bush yönetiminden farklı olarak Kuzey Irak ve PKK konusunda Türkiye’nin duyarlıklarına daha yakın duruyor)
Yine Obama İran’a da elini uzattı. Bunun gibi Suriye ve Hamas’la kapıları aralayacağına dair belirtiler artıyor.
Bush döneminde Rusya’yla da bir yerde ‘sertlik’ egemendi. Ankara’nın Rusya’yla ilişkilerini geliştiriyor olması, Washintgon’da kaşların çatılmasına yol açabiliyordu.
Başkan Obama, Moskova’yla da diyalog ve işbirliği yoluna gitmek istediğini gösteriyor.
Başkan Bush, kendi başına buyruk ve kibirli tutumunu Avrupa’ya karşı da sürdürmüştü. Obama’yla birlikte bu tek taraflılık da değişiyor.
Küresel krize karşı küresel işbirliği anlayışının Washington’da ağır bastığı, bu çerçevede küresel kapitalizm ile birlikte dünyaya da yeni bir düzen verilmesi konusunda el birliği yapılması ve herkesin aynı teknede bulunduğu gerçeği -G20 zirvesiyle birlikte- Başkan Obama yönetiminde de kabul görüyor.
Bir başka deyişle:
Obama Amerika’sı, Bush Amerika’sından çok daha farklı bir raya oturmaya hazırlanıyor.
Washington’daki bütün bu değişim, genel olarak Türkiye’nin çıkarlarına uygun. Bölgesel ortamın yumuşaması, diyalog kanallarının açılması, Ortadoğu’da, Kafkasya’da çatışma değil uzlaşma anlayışının ön plana çıkması, Türkiye’nin bugüne kadar izlediği politikalara ters düşmüyor.
Uzun lafın kısası:
Ankara ve Washington’da bazı gereksiz toplara son anda yanlış vuruşlar yapılmaz ise Başkan Obama’nın ziyaretinin, Türk-Amerikan ilişkilerinde güzel bir sayfa açacağı söylenebilir.
Son kez belirtmekte yarar var:
Ziyaretin iyi geçmesi, aynı zamanda Başbakan Erdoğan’ın önündeki ‘istikrar kapısı’nın açılmasına olumlu katkı yapacaktır.
Ama bunun için Başbakan Erdoğan’ın da, dünkü yazımda da belirttiğim gibi, demokratikleşme ve AB yolunda reformcu adımları yeniden başlatması ve New York Times’ın dünkü başyazısında işaret edildiği gibi, medya ve Doğan Grubu örneğinde kendini belli eden “otoriter eğilimleri”nden vazgeçmesi de çok önemli olacaktır.
İyi pazarlar!
This post appeared on the front page as a direct link to the original article with the above link
.
Elon Musk’s recent push to launch a new nationwide party ... not only comes off as pretentious but also sets a fundamentally new trend in U.S. politics.
[T]he letter’s inconsistent capitalization, randomly emphasizing words like “TRADE,” “Great Honor,” “Tariff,” and “Non Tariff”, undermines the formality expected in high-level diplomatic correspondence.
Right now, Japan faces challenges unprecedented in recent years. Its alliance with the U.S., which has been the measuring stick for diplomacy, has been shaken.
Elon Musk’s recent push to launch a new nationwide party ... not only comes off as pretentious but also sets a fundamentally new trend in U.S. politics.
[T]he letter’s inconsistent capitalization, randomly emphasizing words like “TRADE,” “Great Honor,” “Tariff,” and “Non Tariff”, undermines the formality expected in high-level diplomatic correspondence.